(18 TEMMUZ 2006)- Mazlum-Der Genel Başkanı Ayhan Bilgen, Radikal’den Neşe Düzel’e verdiği mülakatta, Türkiye’deki islam soslu turancıların bam teline basan tespitlerde bulunmuştu. Bilgen şunları ifade etmişti: “İslami çevrelerde 'Kürt ya da Türk'e ne gerek var? İslam kimliği hepimize yeter' görüşü var. Çünkü İslam'ın, kimlikleri, farklılıkları, dilleri reddeden bir algılama gibi servis edilmesi tam bir dayatmacı, 'faşizan' din anlayışını getirir. Aslında bunlar, 'çalmayacaksın, öldürmeyeceksin, zulme boyun eğmeyeceksin, güçlüden yana olup zayıfa sırt çevirmeyeceksin' gibi dinin amaçlarını mı ön plana çıkarıyorlar, yoksa kazanç getiren, güçlüden yana olan kimliklerini mi dinle meşrulaştırıyorlar? İkincisini yapıyorlar. Devlet ve İslam'ı entegre eden bu kimlik, sadece milliyetçi Müslümanların değil, Türkiye'deki Müslümanların büyük çoğunluğunun hoşuna gidiyor. Türkiye'de, devletin İslam'la barışıp, entegre olup, diğer kimlikleri bastırmasını hoş karşılayan tehlikeli bir Müslüman kimliği var. Alevi'nin, gayrimüslimin varlığını kabullenmeyen, zorunlu din derslerinden memnun olan, cemevi konusunu sadece Alevilerin iç tartışması gören, misyonerliği vatan bölme faaliyeti olarak algılayan dini reşeks var bunlarda. Bu görüş, dini kimliği öne çıkaran siyasi partilerde de, gazetelerde de temsil ediliyor.”
“Günah bizden gitti”
Bu tespitlere Bilgen’in bizzat işaret ettiği çevrelerden yoğun bir saldırı başlatıldı. Bilgen’in Kürtler ve PKK konusundaki yaklaşımına yine aynı riyakarlıkla ‘islam’ adına ateş püskürdüler. Bunların başını da Yeni Şafak ve Zaman gazetesi ile yazarları çekti, devamını da çeperlerindeki unsurlar getirdi. Aynı çevreler devlet terörünü bir yöntem olarak ayan beyan kulanan İsrail’in saldırılarına yönelik timsah gözyaşlarını dökerken, Türk devletinin her alanda uyguladığı terörü görmezden gelerek tamamen öz kimliklerine kavuşabilme becerisi gösteriyorlar. AKP’nin ürünü Yeni Şafak gazetesinin 17 Temmuz tarihli sayısında iri puntolarla yer alan “Günah bizden gitti” manşeti buna küçük bir örnektir. Adı geçen gazete ve benzerlerinin K.Kürdistan’daki çatışmaları İsrail’in Lübnan saldırısıyla bağlantı içinde gösterip ABD-İsrail ittifakına işaret etmeleri nasıl bir ruh hali içinde olduklarını ortaya koyuyor. AKP liderinin “Umarım duygularım, aklım, bilgim ve tecrübelerimin önüne geçmez” cümlesini sorgulamadıkları gibi; bütün yaşamları katmerli devlet şiddeti altında geçen ve bugün bu şiddete direnme yolunu seçen Kürt gençlerinin bu kısa ömre sığdırmak zorunda kaldıkları duygu, akıl, bilgi ve tecrübeleri ne diyor? sorusunu sorma cesareti gösteremiyorlar.
Peki bunların başlarını dayandıkları ve ha gayret biraz daha kadrolaşma dedikleri AKP’nin temsil ettiği Türk devletinin İsrail ve ABD ile ilişkileri nedir? Bu ilişki ve işbirliği Kürtlere karşı nasıl kulanılmıştır sorularını açalım.
İsrail ile ilişkiler
Çok öncelere gidip, ortak istihbarat ve gizli operasyonları anlatmadan görünen bir kaç noktaya temas edelim. 23 Şubat 1996'da imzalanan Askeri Eğitim İşbirliği Anlaşması (AEİA) iki ülke arasındaki yakın ilişkinin de göstergesi olmuştur. Bu anlaşma iki ülke arasındaki ilişkilerin stratejik boyuta geçtiğini göstermektedir. Bu anlaşmanın 28 Ağustos 1996 Savunma Sanayii İşbirliği Anlaşması (SSİA) ve 14 Mart 1996 Serbest Ticaret Anlaşması (STA) yapılarak kuvvetlendirmesi, stratejik işbirliğinin yapısının sağlamlaştırılmasında etkili olmuştur. İki devlet, ABD'nin de katıldığı deniz (Güvenilir Denizkızı-Reliant Mermaid) ve hava (Anadolu Kartalı-Anatolian Eagle) tatbikatları aynı zamanda ikili olarak gerçekleştirilen ve reel savaş taktiklerini denedikleri tatbikatlar sonucu ortak harekat kabiliyeti kazanmıştır. Her yıl en az iki kez düzenledikleri stratejik diyalog toplantıları ile bölgedeki gelişmeler ile ilgili ortak görüş alışverişinde bulunarak iki ülke arasında ortak bir anlayış birliği oluşturmuşlardır. İki ülke arasında derinleşen ekonomik ilişkiler sonucunda ise İsrail, Türkiye'nin Ortadoğu'daki önemli ticaret partnerlerinden birisi olmuştur.
ABD ile ilişkiler
Türk devleti soğuk savaş döneminden bu yana ABD’ye göbeğinden bağlı devletlerinden biri. Bu bağlılık her dönem yeniden revize edilerek sürdürülüyor. 11 Eylül 2001'de New York'taki 'İkiz kulelere' ve Washington'da Pentagon’a düzenlenen saldırı ABD dış politikasında yeni bir doktrinin- 'önleyici savaş' (Pre-emptive Strike)- uygulama alanı bulmasını beraberinde getirdi. Afganistan ve Irak harekatları ile sırada bekleyen Suriye ve İran’a yönelik çok yönlü harekat bunun sonucu. ABD Başkanı George W. Bush'un İran ve Suriye'yi ‘‘haydut devletler’’ (Rogue states) arasında saydığı ve tanımlamanın değişmediği ortadadır. AKP’nin temsil ettiği iktidar bu çizginin dışına çıkamadığı gibi Meclis’teki vekillerin karşı çıktığı 1 Mart tezkeresini unutturmak için verdiği büyük çabalar sonucunda yeniden Stratejik Vizyon Belgesi gibi ortaklaşmanın mutluluğunu balandıra balandıra yansıtmıştır.
Kürtler neresinde?
20 yıldır Türk devletinin bu ittifak politikasının ana hedefi Kürt hareketidir. Bu ittifak sonucunda bir çok operasyon yapılmış ve Kürtlerin önüne diplomatik bir set çekilmiştir. Kürt hareketi, İsrail saldırılarına karşı Filistinli gerillalarla birlikte savaşıp kayıplar verirken; bugün AKP’ye yamanan cenah, ABD eliyle komünizmle mücadele adına silah başındaydı. Bu ittifak 15 Şubat uluslararası komplosunun içinde değil midir? Bu komplo bütün bilgi ve belgeleriyle ortadır. Bu ittifak sayesindedir bugün hala Kürtlerin siyasal iradesi görmezden geliniyor. Kirli bir savaş her alanda yürütülüyor.
Ortadoğu’nun en önemli güçlerinden biri reel politika deyip farklı ittifaklara girebilirdi. Mevcut gerçeklik bu ittifakı gerektiriyor deyip İsrail ve ABD’yi dikkate alabilirdi. Ama bunlar Kürtlerin içinde de dillendirilmesine rağmen yapılmıyor. Ne dünyayı algılama biçimi ne de felsefi paradigmasının gereği belirlenen çözüm stratejisi bunu öngörmüyor.
Şimdi yeniden başa dönelim ve Mazlum-Der Başkanı Bilgen’e karşı çıkıp; Erdoğan’ın tehdit konuşmasını “Günah bizden gitti” diye manşetlerine taşıyanlara soralım. HPG-TSK çatışmasını İsrail’in Lübnan saldırısıyla ilişkilendirenlere soralım. Sizin Müslümanlıktan anladığınız nedir? Kürtler sizin belirlediğiniz gömleği giymek zorunda mıdır?