Kuzey Kürtlerinin mücadelesini yüklenen, öncülük eden siyasi hareketin 'gönüllü ve eşit birlik' tezini her zaman bir seçenek olarak gördüğü/savunduğu bilinir. Buna rağmen Türk devleti ve aygıtları, 'bölücük' heyulası ile toplumu manipüle ederek 'vatanın elden gitmesi' duyarlılıklarını zinde tutar. Türk 'yarım aydını' da 'bölünme ve terör'ü doğru bir veri kabul ederek, üzerine o kadar da doğru bir karşı duruş teorize eder. Toplumsal realitenin dışında, kapalı devre ama son derece tepeden bakan bir hayat sarhoşluğu içindedirler ki, evlerindeki bahçıvanı ya da hayvan bakıcısını kovar gibi bir edayla Kürtlere dönüp, "Madem ki benim sana lütfettiğim kulübeyi beğenmiyorsun o zaman naş!" deyiveriyorlar. İyi de bunlar bir yarımada içinde mutlu, huzurlu bir hayatın yolunun burdan geçmediğini bilmiyorlar mı? Biliyorlar ama niyetleri şu: Türkiye illerinde yaşayan Kürtleri tehdit ederek Kürt mücadelesi üzerinde bir baskı unsuruna dönüştürmek.
Bunu, 'biz ayrılamayız' melodramı tadında ve kişisel bilgiler eşliğinde tartışmak Kürtlerin işi olmamalı. Hele Kürt siyasetçilerinin 'birlik ve beraberlik militanlığı' tonundaki haykırışlarının hiç gereği yok. Eğer Kürt siyasetçisi böyle bir asist yaparsa sicili kirli bir beyaz yakalı da kural veya centilmenlik dinlemeden, şutunu çeker.
Bereket kale sağlam
Türk sosyoloji, medya ve moda dünyasının önemli şahsiyeti Ertuğrul Özkök, sağ ayağının dışıyla dalmış. Üzüldüğü için 'ırkçı' demeyeceğim. Makul ve mantıklı olmayan sorularına kısa yanıtlar vermeye çalışacağım:
* "Bir daha ağzınıza 'Kürdistan' lafını almayacaksınız. TC sınırları içinde 'Kürdistan' lafı edilmeyecek" demişsin. Yanıt: Kuzey Kürdistan.
* "Asker ne için savaşıyor?" diye sormuşsun. Yanıt: Ucube sömürge statüsüne silahlı itirazı bertaraf etmek ve statüyü korumak için savaşıyor.
* "Şehit olan her askerin, her polisin arkasından omuz omza vereceğiz" buyurmuşsun. Yanıt: Statünün değişmesi ve özgürce yaşamak için omuz versek...
* "Bundan böyle özerklik ilan etmek falan gibi zırvalara girmeyecekler" demişsin. Yanıt: Haklısın, hemen 'zırva' olmaktan çıkarmaları gerekir, geç bile kaldılar.
* "Terörist cenazelerinde ay- yıldızlı bayrak dışındaki flamalarla, bayraklarla gösteri yapmayacaklar" demişsin. Yanıt: Sosyoloji de utansın!..
* "Anadilde eğitim diyorsunuz. Birlikte yaşayacaksak, hangi dilde anlaşacağız? Flamancada mı?" Yanıt: Hollanda veya Belçika'da değiliz. Eğitim şart ama yetmiyor işte...
* "Dağdaki Kimyasal Ali'ler" benzetmen olmuş. Bunun yanıtını ekürilerinin kontrolündeki kozmik odada bulursun. Zahmet mi olur? İhsan Sabri Çağlayangil'in anlattıklarını dinle. O dönemin başındaki Ulu Önder'den başla. Mağaralara atılan neymiş yeniden anımsa...
Bir de Özkök karşıtları...
Ertuğrul Özkök böyle de Türk medyasındaki rakipleri, mağdurları, gizli hayranları, iktidarının kıskanan alternatifleri çok mu farklı? Değil maalesef. En nadidesinden bir örnek vereyim. Özkök, sosyoloji referansına sarılır ya bu kıymetli şahsiyetin hem ekonomi kolonları hem de siyaset kirişleri var; üstelik inşaat lisanslı olarak şapa ne zaman oturulacağının farkında. Evet evet, Hasan Bülent Kahraman'dan bahsediyoruz. Önceki gün bir yazı yazmış. "Özkök, Öcalan ve PKK" başlığını kim okumaz? Ben de okudum. Kürtlerin mücadelesinin karşısında TSK'nin Saldıray'ından TR-F'ın Yıldıray'ına kadarki geniş hattın özel harp atraksiyonlarının ürünü karalamalardan makale devşiren 90'ların Kültür Bakanlığı kadrosundaki bu 'bilim insanı'nın dikkatine:
Türk düşünce dünyasının önemli bir ismi iddiasındasınız ama Özkök'e vurayım derken ufuksuzluk türbülansında muhakemenizi yitireceksiniz...
Türki sosyal demokrasinin akıl hocalığına soyunacaksınız ama devletinizin varlığıyla yaşıt bir meseleyi ve onun ürününü bilmeyeceksiniz...
'Ben'inizin hayranı çapraşık tahliller attıracaksınız ama 'Birdenbire PKK şiddetinin artması salt bir tesadüf mü?' sorusunu soracaksınız...
Lanetliyormuş gibi göründüğünüz dönemin ortağına danışmanlık yapacaksınız ama 'demokratlık' adına 'Öcalan ilk kez kazandı' diyececksiniz...
'Kürt tatminsizliği' gibi dahiyane tespitinizi kılçıklı sorularınızın arasına saklarken adımıza düşünen 'sömürgeci kurtarıcı' masken düşer...
AK Parti savunuculuğunu 'Kahraman'ca yaparken 'Hasan'ın mağduriyeti ve itirazından görüneceksin ama biliyoruz ki sadece 'Bülent'sin!...
Biraz da 'Kürt kökenliler'e...
"Dewletimiz eyidir, bize şorbe veriyir" diyenlerin modern, hatta postmodern versiyonlarına sadece üzülüyorum. Büyük travmamızın izdüşümleri...
Örnek olarak Çelik, Hüseyin Çelik, Doç. Hüseyin Çelik, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'in kulaklarını çınlatayım... Daha önce Kürt mücadelesini kapıkulu olduğu devletin bir ürünü olarak da dillendiren Çelik, "Başbakan terörden nemalandığını düşündüğü BDP ile görüşmeyecek" demiş... Türk devlet terörünün zirve yaptığı dönemin aktörlerinden Çiller'in partisinden parlamenter olan birinin insani hasletlerini sorgularım... Ve fakat "Siyasetle Sayın Süleyman Demirel'in Adalet Partisi ile tanıştım" diyen bir Gürpınar doğumludan beklentim olduğunu söylersem, ayıp olur... Hüseyin Çelik'i Akşam Gazetesi'nin Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya tekzip ediyor. Küçükkaya'nın uçak sohbetindeki Erdoğan izlenimi: Askerle arasında bir frekans ve anlayış birliği oluştuğu görülüyor. Yaklaşımlar benzemeye başlamış...
Küçükkaya haklı çünkü Başbakan Erdoğan, dün vuvuzelalarını bir kenara bırakarak siperden aldığı sufleyi böğürdü. Başbakan Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un BDP değerlendirmeleri pişti oldu. Hakkını teslim edelim Başbakan detaylandırdı ve 'millet iradesi'ne olan inancının gereği BDP'yi öncelikle 'aziz milleti'ne havale etti. 'Terör'ün Meclis'teki temsilcisi' kabullüyle Başbuğ'un 'İntikam' pankartları duyarlılığını okşadı; elbette içine 'camilerimiz'le İslami bir sosu da ihmal etmedi... "Dewletimiz eyidir, bize şorbe veriyir" diyenlerin modern, hatta postmodern versiyonlarına diyorum ki, Bosna'da ağıt yakan adam ile Kuzey Kürdistan'da ağıt yaktıran adam aynıdır. Gerçek sıfatı da şudur: Türkiye Cumhuriyeti Devleti Başbakanı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder