Arif Doğan 65'ine girdi...
90'ların ilk yıllarına kadar Kürt coğrafyasında hem ihanet tarlasının sürülmesinde hem de sınırsız-sorumsuz bir insan azmanı olarak, Türk ordusu bünyesinde kurulan JİTEM şebekesinin önemli isimlerindendi. İnsanlık emeklisi olduğu farkedilince insan katletme maharetine güvenilerek geçtiği şebekeyi bir süre sonra halefi ve 'kavat' dediği Veli Küçük'e bırakarak, alay komutanlıklarının ardından askerlikten de emekli edildi. Yoğun tecrübesini Türk siyaset arenasında da sergilemek üzere şimdinin AK Parti Genel Başkan Yardımcı Hüseyin Çelik ile aynı yıl DYP'den milletvekili adayı oldu. Ancak Kırıkhanlı olan Doğan'a Hatay yeterli oyu vermedi. Doğan, bu başarısız girişiminin ardından bir süre üniformasız çetecilik yaptı. Sonrasında Ergenekon soruşturmasına dahil oldu...
Arif Doğan'ın kıyım porföyünü bilenler, elinde bastonu ve kısa pijamasıyla polislerin arasında zar zor yürüyen bir kütle gördüklerinde büyük siyaset kurgularını bir kenara bırakıp, sadece kolundaki kişilerin Kürt güçleri olmadıklarına hayıflanmışlardır...
Arif Doğan, herkesin hastanede zannettiği bir dönemde Türk medyasına konuşmaya başladı. JİTEM'i kendisiyle başlattıp bitirmesi dışında bildiklerinin bir kısımını anlatmakla yetiniyor ve yargıya konuşmak istediğini paylaşıyordu. JİTEM ile özdeşleştirip, bütün sorumluluğu alırken aynı zamanda kendisini koruyamadığını düşündüğü ahtapotun büyük gövdesi olan Türk ordusuna sitemini gözdağına dönüştürüyor: Çizdiğim çerçeveyi de aşarım...
Arif Doğan, Ergenekon yapılanmasını, kendisinin içinde yer alamayacağı kadar küçük ve karmaşık bir yapı olarak gördüğünü bayağı kelimelerle ifade ediyor, icraatlarıyla gurur duyuyor, ırkçılığının farkında bile olmadan hayıflanıyor.
Arif Doğan'ın solunum cihazına bağlı, yağlarla ürülü bir hacim ve ailesinin bile yüz çevirdiği bir yığın olduğunu gören her mağdur sadece şunları söyleyebilir:
Arif Doğan, kötürüm ruhunun fiziğine sirayetine rağmen katil olmanın gururunu, 'pezevenk-tezek' karışımı üretiminden tadamadan solunumsuz kal!..
Arif Doğan, o katil ruh siz doğmadan vardı ve arifçe neslinize de zerk edildi. Katil sürüngenler olarak bir halkı yok etmeyi görev edindiniz!..
Arif Doğan, katletmekle yetinmediniz, kimi parçalarını ucubeleştirerek yüzyıllarca sürecek travmayı musallat ettiniz. Uğruna ölüm makinası olduğunuz ırkınıza da utançsınız!..
Arif Doğan, şimdi siz katil sürünenler olarak artık kimi zaman kontrollü kimi zaman da dilinizin yellenmesiyle dökülürken hiç şaşırmıyoruz!..
Arif Doğan, ölüm size kurtuluştur. Ödünç alınmış cesaret ve hiçbir zaman gerçekleştirilmemiş başarıyla övünme gülünçlüğünüzle çıldırın!..
Evet, dört duvar içine hapsedildiğiniz, eviniz de olsa çıldırın...
Yirmibeşkuruşluk!
Yirmibeşoğlu Sabri ise 83'üne girdi...
50'li yılardan 90'lara kadar Milli Mukavemet Teşkilatı, Seferberlik Tetkik Kurulu, Özel Harp Dairesi, Kontrgerilla, vs.. gibi 'mümtaz' kurumların başında, içinde, yanında yer almış biri; Harekat Daire Başkanlığı, MGK Genel Sekreterliği... say say bitmez...
1991 yılındaki bir röportajda 6-7 Eylül barbarlığının bir özel harp işi olduğunu gururla anlatırken; 2006'da bunu inkar etti. "6-7 Eylül de, bir özel harp işiydi ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı... Sorarım size, bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi?" diye soruyordu hepimize. Hülasa, devletin kirli işlerinin ya faili, ya tanığı ya da teorisyeni durumundaydı...
Ahmet Özal'ın babasına suikast ile ilgili adını vermesiyle tekrar gündeme geldi. Ekranlara çıkarak cevap yetiştirdi. Kendisinden emindi; moderatöre, "korkma, sor sor, çekinmeden sor" diye komut veriyordu. Heyhat, Yirmibeşoğlu'nun insanlığa meydan okuması bir yere kadardı ve artık bütün uzuvları kontrol altında değildi. Dilinin yellenmesiyle "Halkın mukavemetini güçlendirmek için gerekirse cami de yakılır. Biz bunu Kıbrıs'ta yaptık" itirafını ağzından kaçırıverdi. Maalesef biz yine biliyorduk, yaptıklarını. Fakat 'peygamber ocağı' yanılsaması ve 'Allah Allah' nidasıyla bütünleşen Türk ordu gerçeğini Türk toplumunun önemli bir bölümü kabullenmek istemiyor. Yirmibeşoğlu gibiler, tedirginler, neler olacağından pek emin değiller. Yarı ölü bedenlerini kurtarmanın telaşını yaşıyorlar. Tereddütlüler.
Yirmibeşoğlu Sabri'ye hatırlatalım:
Artık çoğu şey biliniyor... sizinkiler kaybetti, kaybettii diyorum paşaaa!..
Kürtler, Kemalizme reddiye ve zora zor metoduyla orduya kafa tutup takattan düşürdüler, paralel Türk toplum katmanları bütün hücrelerine nüfuz etti...
Sosyalistler lojistik sağladılar, liberaller entelektüel tokat atıp 'yabancı diller'ini konuşturdular...
Kemalist devlet dediğin, bir zamanlar Çiller'in yanındaki boyalı saçlı adamlar gibi kof bir kütleye dönüştü...
Eee nüfuz edenler, şimdi sadece iki parmağını burun deliklerine sokup minik bir sendeleme girişimiyle yere atmak üzere...
Nur topu gibi yenisinin doğum sancıları ile eskinin beyin ölümünün yası senkronize vaziyette...
Fişi çekilmek üzere...
Duydun mu paşaaa?!..
Arif Doğan ve Sabri Yirmibeşoğlu, bari şimdikiler, sizin akıbetinizden ve sizlere rağmen Kürtlerin geldiği noktadan ders çıkarıp, çıplak gerçeği kabullenseler. Artık şunun farkına da varsalar: "Sömürgeleştirilen insanı mahveden sömürgecilik, sömürgeciyi de çürütmektedir..."