Onların yaşadıkları, sofralarına davetsiz çöreklenen ekonomik sömürüden; köylerini yakan, yaylalarını yasaklayan askeri zorbalıktan; haklarını gaspeden siyasal kırımdan bağımsız değil...
Mevsimlik veya gezici tarım işçileri olarak düşük ücretle, dışlanmayla, sosyal güvencesiz, naylon çadırlarda veya barakalarda, temiz suya erişimin olmadığı, sağlık hakları ihlal edilerek yaşıyor, horlanıyor, hakir görülüyorlar...
Onlar, Orta Anadolu, Çukurova, Ege ve Karadeniz’in maliyeti ucuz, kullanımı hoyratça, tahrik gerekçesi görülüp rencide edilmesi müeyyidesiz işgücüdürler...
Sayıları hakkında devletin elinde bile kesinleşmiş bir rakam yok. Takriben ve yaklaşık olarak ifade edilmenin yadırganmadığı milyon ötesidirler...
Toplu öldükleri veya ırkçı saldırıya uğradıkları zaman gündeme gelirler. Karadeniz bölgesinde izole edilmeleri, yerleşim alanlarına alınmamaları, katmerli güvenlik süzgeçleri bile kar etmedi. Kafkaslardan alternatif işgücü arayışı başlatacak kadar 'kardeşçe' kapılarını kapattılar...
Sipariş verilmiş ölümlere mahkum ediliyor; her yıl yollarda ve salgın hastalıklara onlarca kurban veriyorlar. Beypazarı yolunda Mazıdağılıların can vermelerinin sebebi buydu. Zorunlu göç, zorunlu ikamet, zorunlu iş... Kaza/kader ile geçiştirelemeyecek kadar tasarlanmış cinayet...
Sendikalar ve ilgili sivil toplum örgütlerinin çalışma, rapor ve istemleri dikkate alınmıyor. ILO'nun somut çağrılarına karşılık verilmiyor. BDP'lilerin yerinde gözlem; buna bağlı rapor, soru önergesi ve yasa teklifleri yerini bulmuyor...
Peki ne yapılıyor?
Başbakanlık genelgesine binaen Türk Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nca "Mevsimlik gezici tarım işçilerinin çalışma ve sosyal hayatlarının iyileştirilmesi stratejisi ve eylem planı" gibi şaaşalı bir hazırlık yapıldı. Takip ve koordinasyon için de Bakanlık bünyesinde “Mevsimlik Gezici Tarım İşçileri İzleme Kurulu” oluşturuldu. Rapor, klasik bir Türk bürokratik zihniyet yansıması. Mevcut koşulları yadsıyan ve gerekçelerinden tek kelime söz etmeyen; seçim vaatlerini bile aşan ideal taahhütler listesi. Eğitimden sağlığa, ulaşımdan barınmaya kadar soluksuz bir kulaç atma girişimi. Ancak bunların bile üstünü örten bir güvenlik tedbirleri zinciri:
* Mevsimlik gezici tarım işçileri kayıt altına alınacaktır.
* Nüfus kayıtlarına yönelik olarak 1774 sayılı kanun kapsamında denetimler sıklaştırılacaktır.
* Mahalli kolluk kuvvetlerince gece ve gündüz mutat zamanlarda devriye faaliyetleri yapılacaktır.
* Konaklama alanına alınan mevsimlik gezici tarım işçilerinin tümünün kimlik bilgilerini arazi sahiplerinin bildirmeleri sağlanacaktır.
* Yasadışı faaliyetlerde bulunan kişiler veya aranan kişilerin mevsimlik gezici tarım işçisi kisvesi altında hareket etmeleri önlenecektir.
* Muhtarlara ve tarım aracılarına hareketlerinde şüphe gördükleri kişileri bildirmeleri hususunda bilgilendirme yapılacaktır.
* Mevsimlik gezici tarım işçileri kullanılmak suretiyle ülkenin milli birliği ve bütünlüğe aykırı yönde istismar ve kışkırtmalarda bulunulması önlenecektir.
* Mevsimlik gezici tarım işçilerinin istismar edilmelerine karşı, konaklama alanında ve tarlalarda gerekli önlemler alınacaktır.
* Belirlenen konaklama alanları dışında başka alanlara yerleşimlere izin verilmeyecektir.
* Göç alan/veren illerde güvenlikle ilgili bilinçlendirme çalışmaları yapılacaktır...
Bütün bu tedbirlere, Türk kardeşleriyle kaynaşmanın yöntemlerini ekleyen Türk Hükümeti, niye Mazıdağı'ndan Beypazarı'na, sorusunu sormuyor. Sormak istemiyor; çünkü binlerce köylüye tazminat ödediği halde köylerini yaktığını kabul etmeyecek kadar bilinçli bir hasta. Devlet dışı bütün kurumlar, birincil gerekçe olarak kirli savaşa, Kürt sorununun çözümsüzlüğüne işaret ederken duymamayı tercih ediyor...
Kamyon kasası, dolu minibüs veya trafik kurallarının hilafına bir gerekçesi olsa da asıl soru şudur: Niye Mazıdağı'ndan Beypazarı'na?..