27 Mart 2013 Çarşamba

Eşik aşıldı!..


Kuzey Kürtlerinin başat siyasi yapısı, soğuk savaş döneminde ve Leninist model/modellere uygun kuruldu. Manifestosunu, dayanacağı halkın özgünlüğünü de baz alarak tamamen sözkonusu modellerin teorik kaynaklarından beslenerek belirledi; ittifakları, savaş stratejisi, vizyonu, bu kapsamdaydı...
Kürtlerin dağınıklığı, 4 egemen devletin varlığı ve bölgenin uluslararası güçler açısından öneminin verili realitesi, mücadeleci gücün uyarı sistemlerini hassaslaştırdı. Buna, halkla içiçe olmanın dayattığı zorunluluklar da eklenince dünyadaki dönüşümü erken fark etti...
Bu dinamizm ve sınırlı pragmatizm, onu büyük oranda 'reel sosyalizm'in çöküşünün etkilerinden muaf tuttu. Kendisini yenileyebilme, zamanın dilini konuşma ve aygıtlarını kullanma kabiliyeti sayesinde hem yapısını hem de hedeflerini revize edebildi... 
90'lardan itibaren savaşın tırmanmasına çözüm arayışları da eşlik etti. Bunun için ateşkesler, diyalog gayretleri, çözüm deklarasyonları ve birlikte yaşamanın formülleri sunuldu... 
2000'lerde ise Sovyet ve Çin örneklerini mahkum ederek; devlet-iktidarı reddeden, bunun için de 'yerleşik sosyalistler'in hışmına uğrayan kuramcı aksiyonerler ile yeni yüzyılın sivil toplumcu, kapitalist modernite karşıtı, çevreci, katı devlet yapılanması muhalifi filozoflardan yararlandı. Aydınlanmacı yanılsamayı dıştaladı fakat Marksist metodoloji marifetiyle bir model çerçeve oluşturdu... 
Beslenmeyi bloke etmeyen bu paradigma, Demokratik Konfederalizm-Demokratik Cumhuriyet-Demokratik Özerklik gibi birbirini tamamlayan organizasyonlar kompleksini doğurdu.
Uzun vadeli; gelecek toplum ve dünya tasavvurları elbette çok önemli ama gereksinim noktası: 'Kürtlerin Ortadoğu'daki statüsü ne olacak' sorusuna büyük yıkımları önleyerek cevap bulmaktır.
Kürt haraketi, iki yönlü bir baskı ve izahatı eşzamanlı yürütüyor: Türkleri eşit birlikteliğe, Kürtleri de devletsiz çözüme razı etmek. Evet Kürtler, gaspedilen haklarının asgarisine kavuşurken Türkiye'nin geri kalanı da demokrasinin azamisiyle şereflenecek. Kaybeden yok...
Hem devlet ve her renkten bileşenleri hem de Kürt siyaseti farkında: Karşılıklı ikna ve rızaya dayalı birlikte yaşamayı reddetmenin faturasının ağır olduğu ve olacağı sır değil... 
Son hamle, Türk devletinin egemenliğini askeri zorla dayattığı 20 milyonluk nüfusun ayrı devlet istemini ötelemenin karşılığında ırk devleti karekterini gömme hamlesidir...

Devlet ne yapar?

Türk devlet geleneğinde sorunları adil, karşılıklı rıza ve kabule dayalı çözme yeteneği yok. Tarihsel serüvenine bakıldığında bu yeteneğin edinilmek istenmediğini görürüz. Zamana yayma, bastırma, yok etme veya tolere edilebilir eşiğe getirerek birlikte yaşamayı yeğlediği sabittir. Bu bir devletli Türk refleksidir ve dönemsel renk değişimlerine rağmen cari bir vakadır. Dışardan kabul ettiği meselelerde çözüm formülü nettir; ya kültürel-zihinsel sindirim sistemini genişleterek müttefik olur ya da kontrollü bir düşmanlık gerilimiyle idare eder. İçerden gördüğü sorunlar karşısında ise daha agresif, saldırgan, parçalayıcı ve merhametsizdir. 
Mısır'daki Kavalalı olayından tutun Balkanlara (Sırbistan, Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Romanya, vs..) Arap coğrafyasına ve Girit'e kadar. Bunlar çözülmedi, kırıldı. Ermeni ve Kıbrıs meseleleri, büyük mezalimlere rağmen kısmen güncelliğini koruyor. Kürt meselesinde de Ermeni ve Makedon halklarının yaşadıklarının bileşimi yaşanmaya devam ediliyor. Bırakın halklarla ilgili meseleleri hala dünyanın en büyük metropolüne sahipken imar sorununu bile çözemiyor...
Kürtlerin bu gelenekle ilgili tarihsel ittifak kurgularını referans göstererek, güncel anlamlar yükleyip günümüze yanlış tercümelerinin dörtbaşı mamur bir AKP ve yeni Kürt işbirlikçiliğini doğurduğunu söyleyip itiraz etmenin şimdilik faydası yok. Geçmişte 'ittifak' dediğimizin toplumsal ifadesi ve kazananı-kaybedeni üzerinden şimdiyi ve geleceği devşirme gayretine girmemizin anlamı da yok. İşte bu devlet geleneğinin başındaki siyasi iktidarın yukarıdaki iki temel parametrenin dışına çıkacağına yönelik temkinliliğin devam etmesi, haklı ve meşrudur...

İyimser olmak

İyimser olmanın temel gücü, Kürt halkının ve siyasal organizasyonunun pratik refleks yeteneği ile acı tarihini eklediği 40 yıllık deneyimin oluşturduğu ortak akıldır. Ancak aktaracağım iki alıntı ve ekleyeceğim gelişmenin bize anlattığı kocaman realitenin ürettiği zorunluluğunun, 'Kürt ortak aklı'nın yeni devlet aklına 'minik' katkısıdır.
Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu: "İran, Suriye ve Irak ile sürekli çatışan bir dış politika konjonktürünün getireceği zararları dengeleyecek hiçbir alternatif ittifak politikası yoktur.  (Stratejik Derinlik-2001)"
Türk Adalet Bakanı Sadullah Ergin: "1,5 yıl Öcalan’la kimse temas etmedi. Ne oldu o süreçte? Bir hatırlayınız. Yani 2011’in işte seçimlerinden sonra yaşanan süreci bir hatırlayınız. Son 10 yılda olmadığı ölçüde bir maalesef öngörülmeyen eylemler, can kayıpları ve terör çizgisinde tırmanış görüldü. Bütün bunları sağlıklı analiz etmek durumundayız. Efendim bu sürecin sonucunda netice alacağınıza emin misiniz, bir garantisi var mı? Bir garantisi yok ama bu süreç yaşanmasa ne olacağının garantisi var, nedir o garanti? 30 yıldır ne oluyorsa 31. yıl da o olacaktır. Son 30 yılda yaşananlar şöyle bir düşünün kim kazandı? Türkler mi kazandı, Kürtler mi kazandı?(2013-Kanaltürk program deşifresi)"
Ekleyelim: Güney Kürdistan ile kırmızı çizgiler, tarumar oldu. Batı Kürdistan sürprizi karşısındaki afallamayı da benzer akıbet bekliyor...
Ölümcül bir eşik aşıldı, tökezlemeden geçenleri/geçecekleri zorlu bir koridor bekliyor…
Devam edeceğiz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder