Türk sermaye birikimi de
devlet, vatan ve ulus imalatı gibi kolektif şiddetin işgal, talan ve gasp
döngüsünün ürünüdür. Vatan, işgal edilerek gasp edilmiş toprak; devlet,
kaybetme korkusuyla kutsallaştırılıp devleştirilmiş, feda ve istismar
edilmeyecek hiçbir değer tanınmamış egemenlik. Fetih ve haraç ile beslenen
hanedan, kutsalın gölgesinde cüssesince semirmeye, beterince sömürülmemeye
kanaat etmiş tebaa. Evladını boğazlayacak soğukkanlılıkta iktidar tutkunu, bu iktidarı
kutsamak zorunda kalan biat ehli. Üretmektense çalmanın, uzlaşmaktansa yok
etmenin hazına esir olurken; perdelemek için başvurmayacağı oyun, hile,
entrika, komplo bırakmayan akıl. Bu genetik kodlar, Osmanlı İmparatorluğu'ndan
hacimce küçülerek ama dozajı dehşet verici şekilde yükselerek Türkiye
Cumhuriyeti'ne tevarüs etti…
İmparatorluk, çağının
organizasyon anlayışı, orijininde taşıdığı egemenlik geleneğinin doğası ve
yerine oturduğu seleflerinin yönetim mirası gereği bir ekonomik düzenle
yetiniyordu. İşgal etme gücünü yitirip büyüyemeyince küçülmek zorunda kaldı,
küçüldükçe muadillerinin tersine hantallaştı; sanayileşmenin yarattığı üretim
ilişkilerine monte olamadı. Osmanlı'nın yanı başında pazara, üretim araçlarına
ve sermaye birikimine dayanan Avrupa burjuvazisi, ekonomik güç olmanın ötesinde
dönüşümün başlıca aktörü oldu. Osmanlı, karakteri gereği bundan mahrum olmayı
tercih etti. 1800'lerden itibaren gönülsüz eklemlenme girişimlerine içe dönük
tasnifler eşlik etti. Bünyesindeki müslüman olmayan unsurların gayretlerini de
bir süre sonra ölüm fermanlarına çevirdi. İttihat ve Terakki ile Cumhuriyet
devleti, sermaye sahipliğinin sosyal ve etnik bileşimini değiştirmeyi
öncelledi. Merkezi devletin hükümranlık alanı daralırken, içerdeki şiddet genişledi.
Devlet, vatan ve millet sadece Türklerin olurken, sermaye de tamamen millileştirildi…
Türk sermayedarı, devlet
ürünü ve devlet aygıtlarının uzuvu olarak gelişince, zihinsel formunu devlete
emanet edip ellerini sürekli açık tuttu. Devletin bürokratik ve milli iktisat
doktrininin emrinde uyduruk bir tabaka oldu. Ekmeğinin hamurunda kan olan Türk
sermayedarı, güncel bütün renkleriyle bırakın devletin menzilinde çıkmayı göze
almayı, onun şu ya da bu kanadına eklemlenerek, daha fazla çalmanın
gayretindedir. 12 yıllık Erdoğan iktidarının oluşturduğu sermayedar kastı da
bahsettiğimiz bütün genetik kodları taşımakla birlikte iktidar dopinginin
büyüklüğünün şaşkınlığıyla hipnotize oldu. "En iyi Kürt, ölü Kürt'ür"
diyebilecek kadar pervasızlaşan bu yeni devletin cenin-i sakıtları, tıpkı yerli
rakipleri gibi devletin zırhı altına saklanan türedi hırsızlardır…
Türk egemenlik sistemi, kaynağını
hırsızlıklar toplamından aldığı için rahminde besleyip büyüttüğü ucube
sermayedarları da öyle. TÜSİAD, MÜSİAD ve TUSKON şeklindeki tonlarına rağmen
bakkalından holdingine, belediye meclis üyesinden başbakanına kadar herkesin
payına düşeni almayı yadırgamadığı bir milli şuur havuzunda kirlendikçe sırıtıyorlar.
Mirasları ortak, sadakatları tam. 'Ben devletim, paralel olamazsın' diyen Başbakan
ile 'Ben cemaatim, devletimin onuruna halel getiremezsin' diyen Hocaefendi'nin
de içinde bulundukları bu havuzun paylaşım problemini çözme formülleri, ortak
mirasın ezberlerini aşamaz.
Kaynak: http://tuncelfikret.blogspot.com
İletişim: https://twitter.com/tuncelfikret