11 Nisan 2010 Pazar

Epeydir soyunmuşsun Soner!


Soner Yalçın... 
Evlatlık mı, ortalama bir ailenin şanslı evladı mı?
21 yaşlarında Aydınlık'ın Ankarası'nda(2000'e Doğru vs...) departman müdürü olmasının eğitim tercihleriyle ilgisi var mıydı?
Sağlık alanının sünnetini meslek edinmekten niye vazgeçti?
Ahmet Çörekçi Paşa'nın hayatındaki keskin viraja viyadük çeperi olması doğru muydu ve bunun menzile ilerleyişte payı neydi?
'Teşkilat' ile rabıtası neydi? 'Efendi'si, 'tetikçi'si, 'silahşör'ü kimlerdi...
Neyse kafanızı karıştırmayalım... 
Soner de korkmasın...
Soner Yalçın, hepinizin bildiği Türk gazeteci-yazar-dizi yapımcısı-konsept danışmanı-internet yayıncısı- belgesel hazırlayıcısı- Hürriyet'in pazar muhabeti, diye devam eden marifetli bir zat... 
Teşkilatın kalemşörü..
Epey zamandır, dolaylı atışlardan vazgeçip direkt Kürtleri hedef almaya başladı. Tabi, maharetine yakışır tarzda yapıyor. Her atış, beraberinde çeşitli yönlere mesaj saçıyor... Kimi zaman BDP'lileri hedefleyip, bir işaret fişeğini de Kandil'e gönderme zahmetine kapılıyor. Kimi zaman Kandil'e uzun menzili bir enstrümanla saldırınca cephe gerisini sağlam tutmaya çalışıyor. Bazen baskın Kürt damarının dışında duran hatta düşmanlık yapanlara böğürerek, aferin alacağını düşünüyor. Kısa süre sonra Avrupa'dan 'istihbari' bilgiler üzerine 'haber' inşa ediyor... Barzani denilence irkiliyor gibi yapıyor, Öcalan denilince kurnaz hilelelere gark oluyor... Velhasıl teşkilatın kafası karışık ve kendisinin prototip seçileceği konu da uzun... 
İsterse bütün 'eserler'inden satır satır gideriz... Şimdilik şu kadarıyla yetineyim:
Ortalama bir Türk insanı hele milliyetçilik damarı biraz daha açıksa;
Binbaşı Ersever'in Anıları, Teşkilatın İki Silahşörü, Reis ve Bay Pipo'nun kahramanı olmak ister ama 'Beco'nun ebedi yolculuğundan gururla haz duyar... 

Gelelim son pazar muhabetine...

'Yılmaz Erdoğan'ın kafası niye karışık' başlıklı yazısı... Önce toptan bir değerlendirme yapayım. Bu hayatımda gördüğüm en kaba, en ucuz, en düzeysiz fakat en açık Soner Yalçın yazısıydı...
Muhabetin konu mankeni olarak Yılmaz Erdoğan'ı seçiyor ve başta onu 'kimi Kürt aydını' kategorisine yerleştiriyor. Daha sonra görüleceği gibi, 'kimi' önce bir kenara atılıyor, ardından 'aydını' da gidiyor. Soner ve 'Kürt' dediği dünya karşı karşıya kalıyor... Büyük cüret, dediğinizi duyar gibiyim... 

Neden Yılmaz Erdoğan?

Çünkü Yılmaz Erdoğan, Kürt danyasından devşirdiklerini yazın macerasının ham maddesi olarak kullanarak, Türk pazarında ticaret yapan bir arkadaş... Kabul görecek donanıma sahip, çok zorlandığında Mehmetçik Vakfı'na nakit havale yapacak ekonomik birikimi de çok şükür var... Bir ayağı Kürt dünyasında gerçi çekmek için büyük efor harcıyor, diğer ayağı Türk gösteri aleminin böğründe... Selahattin Demirtaş'ın popülerliğine sığınarak seslenişine buzdan bir duvar örerken, Recep T. Erdoğan'ın sofrasında Hakkari kent merkezinden tereyağı...  Dolayısıyla Kürtlerin önemli bölümü Yılmaz Erdoğan'a dargın... 'Dargın', burda bilinçli bir tercihtir ve maalesef iki yöne doğru değişim potansiyeli hem var hem de hızlıdır... Bu anlamda Yılmaz Erdoğan üzerinden çürük iki kolon dikip araya, Mahmut Esat ağzıyla ikinci el biriketlerden duvar örmek, estetik kaygısı da taşımaz...
Sadece bu da değil... Hakkarili olması, Soner Yalçın'ın uzun süredir dini tercihi ve kökeni konusunda soy-adı benzerliği taşıdığı Küçük ile yoğunlaştığı Barzani meselesine gitme imkanı veriyor. Eşinin ailesinden dolayı Şeyh Said konusundaki 'uzmanlığı'nı konuşturma olanağı tanıyor Soner'e... Bence de zekice!

Akıl hocalığı

'Kimsenin akıl hocalığına soyunacak değilim' diyor ya Soner Yalçın, çok mütevazi olduğunu düşünürsünüz ama o da ne? elinde Türk Dil Kurumu sözlüğüyle karşımıza dikiliveriyor. Önce Yılmaz Erdoğan şahsında 'solcu'lara ama aslında yukarıda yalnız bıraktığını söylediğim 'Kürt'e akıl hocalığına başlıyor. Bize 'özgürlük'ün tarifini veriyor... 
Durduk ve itiraz ediyoruz... Çünkü her şeyi Türk bilmem ne kurumunun sözgecinden geçiren yalçıngiller, bir de tefsir ekliyor. Bir şerh koyup katılalım... Biz o sözgeci attık ancak 'bir toprak ağasının kölesi ya da bir şeyhin müridi özgür olamaz' önermen doğru, ancak yine eksiktir... Eğer o ağa ve şeyh, 'Kemalist rejim'in kölesi ise bunun tarifini Türk Dil Kurumu sözlüğü vermez...

Politik kör müyüz?

Yazar, kimi Kürtlerin politik kör olduğunu 'Kürt açılımı' ve 'Anayasa değişikliği' başlıklarına yaklaşımla izah ediyor. 'Özgürleşme' olarak bakıldığından yakınıyor... Kürt siyasetinin dinamosunun böyle bir bakışı yok... Yazar da bunu bildiği için zaten 'bazı' zayıf halkasından asıl meramına sıçrıyor... 

'Kemalist Devrim'

Akıl hocalığına binaen aradaki dolgu malzemesini geçiyorum ve cümlesini alıyorum:"Kendini hâlâ “solcu” olarak tanımlayan kimi Kürtlerin, Kemalist Devrim olgusuna çarpık/ şaşı baktığı sır değil. Önyargılıdırlar."
Daha nasıl açık yazsın değil mi? Sömürgecinin, statüsünün gayri meşruluğunun farkında olmamasının mümkün olmadığı sabittir. 86 yıl oldu... Soner Yalçın müsterih ol!.. Önyargılı olmadığımız gibi çarpık/şaşı da bakmıyoruz... Kemalist Devrim'in bu ismi nasıl aldığını, iki ismin nasıl bir araya geldiğini Kürtlerden daha iyi kimse bilemez. Teşkilatın bütün ideolojik donanımıyla sizin ruhunuz üzerinde yaptığı hipnotizma, eleştiri yeteneğinizi felce uğratmış ve ruhunuzu, hayret ve saygı hisleri ile doldurmuş olabilir. Ama biz 24 Anayasası ile kafamıza inen balyozun ne olduğunu anladık, karşı çıktık... 86 yıldır kiminle kavga ediyoruz sanıyorsun? Tekirdağ'daki ayçiçeği üreticisiyle, Silifke'deki çilek tarlası sahipleriyle, Zonguldak'taki kömür işçisiyle, Amasya'daki besiciler mi? 
Direkt, sağlam gözlerle ve önyargısız bakıyoruz: Kemalist sistem bütün ideolojik tezler, fiziki unsurlar ve stepneleriyle varlığımızın reddi üzerine bina edilmiştir. Bu binaya 25'ten beri yükleniyoruz... O da biz de büyüyoruz(kaçak katlar ekliyor)... Nihayet çatladı... Çatladı ki stepneler epeydir azgınca devrede...

Mevcuttan yana mıyız?

Yine Kürt dünyasının baskın siyasal yapıları ve kitlesi açısından değerlendiriyorum... Bu sistemde kim bir gedik açarsa, koca beton duvara kim bir fındık kabuğu fırlatırsa iyi yapar... Bu iyi yapma, yanlarında dizilmemizi gerektirmez... İki cümle önce tanımladığım anlayışın, 'Kürt açılımı' ve 'Anayasa değişikliği' konusundaki tutumu çok nettir. Üstelik, bunu yaşayarak, bedelini ödeyerek gösteriyor... Türkiye'ye hükümet eden siyasi kadro ile Kemalizmin bekçisi ordu arasında Kürtler sözkonusu olduğunda nüansları aşmayan ortak duruş var... Kendisini 'solcu' hatta ötesi olarak tanımlayan Soner Yalçın da dahil özünde aynı değirmene su taşıyorlar...

Kemal iyi Kemalizm kötü mü?

Soner Yalçın, bize ortaöğretimdeki Türk İnkilap Tarihi ve Atatürk İlkeleri'nden fırlama cümlelerle 'Kemalist Devrimi' anlatıyor... Zahmet olmuş. Kemalist Devrim, emperyalizme, feodalizme ve tüm gericiliğe karşıymış! 
Kendi deyimiyle 'breh breh'... 
Alaturka oksimoron da böyle işte... Çok uzatıp, detaylara boğmayacağım ama Kemalizm ne kadar iyiyse Mustafa Kemal de o kadar iyidir... O kadar iyidir ki hala kendisini koruma kanunu var. Bırakın Kürtleri, Türklerin bile 600 yılık belleğini hükümsüz kılan, tekçi bir yapıyla Anadoluyu etnik ve kültürel bir mezarlığa çeviren hatta büyük bir bölümünün burda ölmesine bile fırsat vermeyen bir sistemi biz Kürtler mi savunacağız?.. İşinee!

Şeyh Said 

Teşkilatın kalemşörü için Şeyh Said, gerici ve İngiliz destekli ayaklanmacı... Kürtlerin, büyük çoğunluğunun Şeyh Said konusunda kafası berraktır... Mustafa Kemal'in Kürtlerin desteğini suistimal edip 24'te sırt çevirmesi üzerine Kürtler, siyasal taleplerini ifade edecek organizasyona yöneldiler... Bu fark edilince Yusuf Ziya ve Cibranlı Halit ile arkadaşları, çeşitli hilelerle tutuklandı... Öncü kadronun tasfiyesinin ardından Şeyh Said'e yönelince, doğal liderliğe geçmek zorunda kaldı ve Türk ordusunun provokasyonu ile erken başlayan çatışma, katliamla sonuçlandı. İngiliz desteği de Kürtlerin aksine bölgedeki gerici devletlerin yanındaydı. Seyid Rıza da Ağrı'daki katliamın ardından Kemalist Türk sisteminin nüfuz etmediği son alan Dersim'e kanlı girişinin kurbanı bir halk adamıydı. Şeyh Said ve Seyid Rıza... Hem Kürt hem de baskın mezheplerin önemli şahsiyetleriydi ve Kemalizmin tekçi devlet modelini reddediyorlardı. Böyle olduğu için tasfiye edildiler... Bunları ona detaylandıracak namuslu Türk aydınları bile vardır...
 
Beyimiz akıl hocalığını da aştı

Yazısının şiddetini giderek artıran Soner Yalçın, artık akıl hocalığıyla da yetinmiyor. Yakup Cemil'in ruhu konuşuyor gibi: "Bugün ya Kemalist Devrim’in safında olursunuz ya da Şeyh Said’lerin, Seyid Rıza’ların..."
Çok korkup cevap veriyoruz: Kemal ve istlerinin safında olmanın karşılığını 1924'te aldık... Gazi'ye saygılarımızı ilet...

Müsterih ol 

Kürtler, bütün inanç gruplarıyla kendi yenilgili, direniş dolu ve gecikmiş tarihlerine sahip çıkıyor... Dün olduğu gibi bugün de hem kendi içlerinde hem de tepelerindeki dört egemen unsur ve ittifaklarına karşı en temel haklarına sahip olmanın uğraşı içinde. Bunu da, sonradan istila ettiği değil, tarihi yurdunda yapıyor...
Kürt aydınını dert etme, müsterih ol... Eğer Kürtler için de hayırlı birşey yapmak istiyorsan, Kürtlerin gasp edilen ve olması gereken haklarını 'Efendileri'nden de talip et... Bak bu aralar, Kürtler ısrarla 1921 Anayasası'nı hatırlatıyor... Anlaşılan senin de çaprazdan böyle bir tarihi yolculuk anımsatman var... Kemalist olmayan Türk tarihçilerle o döneme bir yolculuk yap... 
Bak daha yaptığın ve yapımında emeğin olan televizyon dizilerindeki 'Kürt' tipine de sıra gelmedi...
Biz seni, sen de bizi tanıyorsun ve son öneri: Lütfen bizim refere edeceğimiz değil, kendi inandığın Türkçe sözlükteki 'ırkçılık' maddesine bak ve Kürt gözlüğünü tekrar tak..
'Dost acı söyler...'

1 yorum:

  1. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil