31 Temmuz 2015 Cuma
Bu fotoğrafı unutmayın!
Nihayet illüzyon bitti ve yeniden Türk devlet paradigmasının som haliyle karşı karşıya kaldık.
Devlet, 1997'de PKK'nin 'kontrol edilebilir terör' marjına çekilmesi karşılığında AB ile entegrasyon çerçevesinde bireysel hakların tanınmasına razı olma kararı aldı. Öcalan'ın Kürtlerin devletsizliğine karşın Türk devletinin demokratikleştirilip ortaklaştırılması çabası olabildiğince istismar edildiği halde, Kürt halkı menziline doğru kontrollü adımlarla ilerlemeye devam etti. 18 yıldır yaşadığımız budur.
Türk devleti, 2007 seçimlerinde bunu fark edince siyasi ve askeri operasyonlarla birlikte Öcalan üzerinden rıza üretmeyi denedi.
Rojava Devrimi başladığında hayali kurulan 'Tayyibiye Alayları' da karşılığını bulmadı ve Rojava, Kürt halkının istemleri doğrultusunda rotasını çizdi.
HDP şahsında legal Kürt siyasetine biçilen Kürtlük ve Kürdistanilikten uzaklaştırılarak terbiye edilmiş bir devlet aparatı yaratma gayreti de yine Kürt halkı ve ortak aklının ferasetiyle tersyüz edildi.
1925, 1938, 1971, 1980, 1993, 1997, 2005, 2007, 2012 ve yeni başlayan 2015 harekatları, Türk devletinin temel karakterini koruma, zorlanan zırhını sağlamlaştırma isteminin sonucudur. Erdoğan, tıpkı selefleri gibi bu geleneksel aklın toplumsal tabana yeniden yayılmasını sağlayan bir aktördür. Tek farkı, kişisel hırsının bu akıl ile bütüleşmesi, dinciliği devlete entegre etmesi ve Kürt işbirlikçiliğini ihya etmesidir. Yavuz Sultan Selim olma hayalinin gereği İdris-i Bitlisi seçme planlaması da şükürler olsun ki Kürdistan halkının dipdiri belleğine çarptı.
Türk devleti, PKK'nin uluslararası kabul düzeyine gelmesini, Rojava'da kontrolü dışında bir statü oluşmasını, Kürt halkının diğer ezilen tabakaları da yanına alarak Meclis'te güçlü bir temsile kavuşup devlet merkezine kendi rengiyle yürümesini kabul etmiyor. Devletteki ırkçı-dinci koalisyon bunda mutabıktır. Irkçı ortak, tekçi ve ırkçı paradigmanın daha fazla esnetilmemesi ve devletin güçlendirilmesi karşılığında dinci ortağın pilotajını kabul etti. Hedef, Batı dünyasına biat edip Kürdistan halkını biat ettirmektir.
Türk devleti, bütün imkanlarını seferber etti ve bu biatı sağlamaya çalışıyor. Yukarıda bahsettiğim tarihsel kesitlere bakıldığında, boca edilen bütün barbarlığa rağmen bir sonraki itiraz daha da büyüdü. Şimdi de Kürdistan halkı öldürülecek, hapse atılacak, tehcir edilecek, hatta kimisi teslim alınacak ama Türk devletinin önüne konulacak fatura, bir öncekiyle kıyaslanamayacak.
Burada belirleyici olacak Kürdistan Özgürlük Hareketi'nin bütün bileşenleri ve ortak aklının mücadele rotasıdır; savunma ve direnme stratejisidir.
ABD, NATO, BM ve AB ile kurucu ortağı Almanya'nın, son Türk taaruzuna karşı yaptıkları açıklamalar, önceki dönemlerle kıyaslanamaz. 'Taraflar', 'masa' ve 'çözüme dönüş' vurgularına karşın Erdoğan'ın Çin seyahati öncesi 'çözüm bitmiştir' söylemi, uluslararası arenada sağlam bir zemin yarattı. Kürt tarafı, Nihal Bengisu Karaca veya Hilal Kaplan'ın içinde bulunduğu izleme heyeti komedisinden sıyrılıp ABD öncülüğündeki bu mekanizmalara hakemlik/garantörlük/üçüncü göz olma çağrısını yineleyecektir.
Halkların kardeşliği, eşit ve özgür yönetimle birlikte savunulmaya devam edilirken Kürdistani çizgiden asla taviz verilmeyecek. Sömürgeci ulus devletler mevcut yapılarını korurken, Kürtlerin rızasını devşirmenin anlamı yok. Öcalan, sömürgeci devletlerin değişimlerini de kapsayan bir çözüm ve ortak gelecek projesi sundu. Kürt halkı, Demokratik Özerklik ile doldurulmuş devlet ufkunu kaybetmedi. Kürt halkı, bağımsız devlet fikrini değil, ulus devlet fikrini rafa kaldırdı. Bu gerçeklik, zor dönemlerin sığınma limanı değil.
Kürdistan halkı ve dostları, sivil ve içi doldurulmuş barış blokunu güçlendirecek.
Kürdistan askeri güçleri de bu zorlu dönemde hem kendisini hem de halkı savunmanın yanı sıra bugün ve gelecek mizanına dikkat ederek, anlık ve duygusal reaksiyonlardan sakınacaktır. Davanın büyüklüğü ve yolun uzunluğu gözardı edilmeyip menzile odaklanacaktır. Devletin zafer naralarına değil, toz duman dağıldıktan sonraki hasar tespitine bakılacaktır.
Kürdistan'ın hiçbir parçasındaki kazanımlar bırakılmayacak; taktik manveralar, stratejiyi sekteye uğratmayacak.
Kürdistan halkı, artık kitle iletişim araçlarına sahip olmakla birlikte uluslararası medyaya kendisini ifade edebilecek olanaklara ve insan gücüne kavuştu. Bunları daha etkili kullanıyor/kullanacak.
Kolay dönemin dostları, yuvalarına doğru süzülecektir; devletlerinin varlığını, birliğini ve bütünlüğünü savunanların bedelsiz anti emperyalistliğine ve her türlü şiddeti reddine tanık olunacak. Yine yukarıdaki tarihsel kesitlere bakıldığında daha kötü olmadığı görülecek.
Kürt işbirlikçiliğinin pespayeliği sahne aldı, almaya devam edecek. Kürt aklı, enerjisini bunlara harcamayıp içeride ve dışarıda düşman çoğaltmanın başarı olmadığını bilecek tecrübeye sahiptir.
AKP'de ve Türk devletinin MİT, Emniyet, Kamu Güvenliği ve Müsteşarlığı ile Kamu Diplomasisi'nde istihdam edilen 'Kürt kökenliler'in sömürge ulustan devşirilmiş unsurlar olduğu unutulmayacak. Üzerinde "NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE" yazılan güdümlü füzenin fotoğrafını, servis edenler de içinde zerre kadar insan haysiyeti kalanlar da hafızasına kaydetsin; çünkü Kürdistan halkı, sömürgecilerin bıraktığı koleksiyona ekledi.
İletişim: https://twitter.com/tuncelfikret
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder