AKP-MHP-Ergenekon yönetimindeki Türk devletinin, ‘devlet’ vasfını yitirip Erdoğan reisliğinde bir çeteye dönüştüğünün her gün farklı örnekleriyle karşılaşıyoruz. Reis’in içerideki vurucu güçlerinin başına koyduğu Süleyman Soylu’nun, henüz faili beli olmayan ama Kürt gerillalara tahvil edilen Kulp’taki patlamanın ardından ağzından akan sözler, neden ‘devlet’ değil de ‘çete’ olduğunun kusursuz örneği.
Soylu, “Bölge komutanını aradım. ‘Bulunca lime lime edin’ diye talimat verdim” ve “ibret olsun diye resimlerini paylaşacağız” diyebiliyor. Devletlerde; suç, suçlu, suçlunun yakalanıp yargılanması ve ceza verilmesi veya şiddetle üzerine gidilmesini düzenleyen normlar var. Beğenir veya beğenmeyiz ama kanun, yargı ve cezanın infazı veya aklanmayı düzenleyen adalet mekanizması, cari hukuk kapsamındadır. Devlet, suçtan yola çıkar, suçluyu tespit eder; önceliği suçlunun yakalanıp bağımsız ve tarafsız yargının huzuruna çıkarılmasına verir. Sonra yargı, savunma hakkını da tanıyarak suçuna tekabül eden kanunun öngördüğü cezayı verir. Cezanın infazı ise yine söz konusu mekanizma bağlamında yerine getirilir. Devlet, tespit ettiği suçlunun bu mekanizmayı reddedip şiddetle itirazını ise ‘orantı’yı gözardı etmeden bastırır; bu bastırma kişinin canına da mal olabilir.
Kulp’ta soruşturma tamamlandı mı?
Peki Kulp’ta ne olduğunu, fail/failler veya yaşamını yitirenlerin hüviyeti ile nasıl öldürüldüklerini biliyor muyuz? Devletin cumhuriyet savcıları ve emrindeki kolluğu, inceleme ve soruşturmasını tamamlayıp failin/faillerin tanımını, buna göre yaptı mı veya fail/failler, kimliklerini, herhangi bir belirsizliğe mahal vermeyecek şekilde duyurdu mu? Mevcut verilerle bu sorulara olumlu yanıt verilmiyor.
Soysuz bir kurgu olamaz mı?
O halde şöyle bir tespit üzerinde bazı soruların meşruiyeti de var: Siyasi tutsakları dışlayan ‘Bahçeli affı’na karşı oluşan toplumsal muhalefet ortada, ilk kez demokratik muhalefetin 11 siyasi partisi, ortak bir metinle itiraz ediyor. HDK ve DTK bileşenlerinin yanı sıra CHP’den TKP’ye kadar ölümcül ayrımcılık reddediliyor. İnsan hakları ve hukuk örgütlerinden sağlık örgütlerine kadar tüm toplumsal yapılar, adaletsizliğin anayasal eşitlik gözetilerek tashih edilmesini istiyor.
Küresel salgın karşısında yetersiz, hazırlıksız, tedbirsiz ve kaynaksız kalmakla yetinmeyen; ferasetini yitirip rejimini tahkim etmenin istismarıyla uğraşan bir iktidarın, bütün bunları bastırması için tutunacağı bir Kulp olamaz mı? 9 Nisan tarihli gazetelerine ve 24 saat boyunca tüm medyalarına yansıdığı kadarıyla ‘salgın döneminde ekmeği için ağaç kesmeye giden sivillerin öldürülmesi’ propagandası üzerinden siyasi tutsakların salgınla baş başa bırakılmasına rıza üreten bir kurgu olamaz mı?
Bu bir gerilla eylemi bile olsa
Salgın veya kriz dinlemeden Kürt düşmanlığı motivasyonuyla Şehba’dan Dersim’e, Iğdır’dan Dihok’a kadar 24 saat saldıran; siyasi soykırım operasyonlarından feragat etmeyen; salgınla mücadeleyi halk sağlığını önceleyerek yapmaya çalışan belediyelere kayyum atayan bir iktidara karşı eylemler yapılıyor. Bu kapsamda korucular veya kontralar hedef alınıyor. Diyelim ki, Kulp’ta da fail Kürt gerillalardır.
Devletseniz güzergah, hareket alanı ve biçimlerini belirleyen kriterlere uygun yol alırsınız ama çeteyseniz ve vurucu güçlerinizin başına, kenara çekilen bir reisten emanet aldığınız tetikçiyi geçirmişseniz böyle bir derdinizin olması gerekmiyor. O zaman adınızın Süleyman, sıfatınızın İçişleri Bakanı olmasının bir önemi kalmıyor; zaten şimdiye kadar yaptıklarınızı, yapacaklarınız için ifşa eder; cilanızın lime lime dökülmesini de umursamazsınız.
İletişim: http://twitter.com/Tuhcelfikret
İletişim: http://twitter.com/Tuhcelfikret
Öcalan'ın ÜçüncüYol'u Rojava'dan başlayarak Ortadoğu'yu LimeLime örüyor. Bu da onlara yeter.
YanıtlaSilİşte canlı kanıtı:
https://www.youtube.com/watch?v=Pe9HIWyd9JY&feature=emb_logo