Kıvır kuyruk kalemini kalbine sok*
Kürtlerin çoğunluğu için derin-sığ devlet yoktur tam ve gerçek anlamda devlet vardır. Bu devlet, Türkiye Cumhuriyeti (Türk) Devleti'dir. Bir asıra yakın mücadelenin tarafı bu devlettir. Yüzbinlerce insanın ölümü, red, inkar, asimilasyon ve yurtsuzlaştırmanın müsebibi bu devlettir. Bu tespit, devletin kendi içindeki çelişkilerini, çatışmalarını gözardı etmez. Bugün devlete 'resmen' ve küçümsenmeyecek oranda 'fiilen' hükmeden AK Parti'dir. Yasama, Yürütme, ekonomi, kısmen medya, kısmen güvenlik birimleri ve kısmen de yargı tamamen onun kontrolü altındadır. Devletin kendi içinde adalet ve demokrasi lehine dönüşümü, hukuk sınırları içine çekilmesi, evrensel normları benimsemesi Kürtleri ancak mutlu eder. Ama belirleyici olan Kürt meselesine yaklaşımdır. Yoksa siz Özel Harp Dairesi'nin bir operasyonuna taş koyduğunuzu düşünürken, kurumların temizlenmesini afişe ederken Kürt siyasetçilerini tutuklarsanız, Kürtler iki kere daha düşünür. Yeni devletin aklı, Kürt meselesini çözmek yerine, meseleyi kontrol edilebilir düzeyde tutmak, meselenin siyasi aktörlerini bertaraf etmek istiyor. Bir önceki devlet aklını 'kaba' buluyor, sadece şiddet kullanmakla yetersiz kaldığını düşünüyor. Yoksa devlet zorunu reddetmiyor, gaspedilmiş hakların iadesini zorunlu görmüyor. Bütün bu tıkanma ve kıvranmanın kaynağı da budur. Kürt sorununu çözüyor gibi yapıp, 'terör' diye nitelendirdiği Kürt siyasi örgütlenmesini minimal düzeye çekmek. Bunu da devlet zoruna; ekonomik, siyasal, kültürel ve diplomatik lojistik sağlamakla yapmak istiyorlar.
Yeni devletin aklı
Yeni devlet aklı konusunda devletin tüm etkin aygıtları hemfikirdir. Çünkü çerçeve Anayasa'nın ilk üç maddesinin Kürtlere kabulü, siyasi temsilden yoksun 'Türk milleti' Kürtlerinin itiraz etme yetilerinin yitirilmesi. Özetlenen bu çerçeveyi Kürt siyaseti görüp, tepki gösterince yine eski devletten aşırma psikolojik harp atraksiyonları devreye giriyor. Yeni devlet aklınının akıllıları, toplum mühendisliğine girişip, operasyonel adımları sıralıyorlar. Şimdi, bu 'muhteremler'den bazılarından alıntılarla somutlaştıralım.
James Bond önerisi
Bu akılverenlerden en önemlileri, meşhur Ümit Özdağ'ın ASAM'ından doğma USAK (Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi). Prof. İhsan Bal ve Doç. Sedat Laçiner, önde gelenleri; bir kısım sağcı, liberal da içinde yer alıyor. Yani Mehmet Metiner'inden Önder Aytaç'a kadar azımsanmayacak bir kütle. Kamu Güvenliği Müsteşarlığı'ndan nemalanan zevattan Sedat Laçiner, son olarak Show TV ekranlarında Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'in karşısına çıkarılınca açık sözlülüğüyle utangaç AKP'lileri de mahçup etti! Halbuki Sedat Laçiner'i, kalibresini, bagajındakileri; niye İçişleri Bakanı gibi konuştuğunu biliyoruz. Laçiner, Ermeni Soykırımı'na karşı açtığı savaş ve devlet tezlerinin akademik sosla savunmasıyla gündeme gelmişti. Sonra, yurtdışı tahsili, İrlanda'yı anlama çabası sayesinde karşımıza 'terör uzmanı' olarak da çıktı. 5 yıldır bütün enerjisini 'PKK ve Türk devletinin ortak çalıştığı' tezine harcayan Neşe Düzel sayesinde Laçiner'in '100 James Bond PKK'yi bitirir' şeklinde kocaman lafı ortalığa saçıldı. Az insan ve ekonomik kayıpla gerillanın etkisiz hale getirileceğini savunan Laçiner, emekli tümgeneral Osman Pamukoğlu'nun askeri görüşlerini afilli benzetmelerle ifade ediyordu. "İşini iyi yapan, komando eğitimi almış, SAT türü 35-100 James Bond gönderirsiniz, işi bitirirsiniz" diyen Laçiner için bu kadar basit. Bu kadar basit olduğu için de bunu üzerine bina ettiği bütün analizler, Kürt sorununu çözmeyi değil, onun sonucu temsil kabiliyetini bertaraf etmeyi öngörüyor.
'Açılım'ın neyini savunuyor
Orhan Miroğlu'nun gözünün içine bakıp 'Aslında Öcalan tecavüz ve çocuk katiliğinden yargılanmalıydı' diyebilecek kadar pervasızlaşan Sedat Laçiner, 23 Eylül'de DTP'nin ömrünü biçiyor. PKK'nin de 'açılım'a karşı çıktığını belirterek, Kürt siyasetçileri en kibar haliyle 'ahmak' diye nitelendiriyor. Aynı dönemler, Başbakan, AKP kadro ve danışmanları, Türk medyası, 'Kürt aydın kontenjanı' da saldırı halinde. DTP'lilere hakaret eşliğinde 'analiz' döktüren Laçiner, 14 Nisan'da başlayan legal Kürt siyasetine yönelik darbenin, kendi deyimiyle 'KCK operasyonu'nun önemini anlatıyor. "Açılımın hedefinde sadece PKK yoktur, DTP tarzı siyaset tarzı da vardır. Eğer DTP değişmez ise belki de olaylar tarafından PKK’dan çok daha önce tasfiye olacaktır" diyor Laçiner ve bu 'kehaneti' gerçekleşiyor.
Acı bir güç ve altın vuruş kardeşliği
Laçiner, henüz gerçekleşmeyen başka kehanetlerde de bulunuyor. Çünkü, 'Milli Birlik Projesi'ne dönüşen 'açılım'ın Kürtler tarafından makul karşılanmadığının farkındadır. Bunun için 'terör uzmanı' sıfatını konuştaran Laçiner, az askeri güç, büyük teknolojik imkanlarla ve mükemmel istihbarat desteğinde gerillaya karşı nokta operasyonların gerekliliğini izah ediyor. 'Bu da yetmez' diyor ve devam ediyor: "Eğer terör örgütüne verdirdiğiniz kayıplar örgüt tarafından telafi edilemiyorsa, güvenlik güçleri tabiri caiz ise tam anlamıyla acı bir güç ile terör örgütüne vurabiliyor ise, işte o zaman kazanmaya başlamışsınız demektir. Açılımın dağlarda ihtiyaç duyduğu silahlı güç böyle bir güçtür". İşte hemen bu öneriler dizisinden kısa bir süre sonra Taraf Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı, 'altın vuruş'tan bahsediyor. Yanlış anlaşılmasın diye de yumuşatıyor.
Öcalan ve gösteriler
Türk ordusu operasyonları sürdürdü, kısa ve orta vadeli adımların ne olduğu anlaşıldı. Gerillayı sınır dışına çıkaracağı beklenen Öcalan'ın Yol Haritası'nın içeriği devlete ulaştı. Yine hükümete akılverenler takımından birileri, Öcalan'ın Kürtler için istediği bütün taleplerin altında yer alan 'kendi koşulları' kısmının öne alınmasıyla gerisinin dolgu olduğunun anlaşılacağı öğüdünü verdi. Barış gruplarının gelişine duyulan sevinç, linçe dönüştürüldü. Bir tek Çaldıran'daki yargısız infaz bile karşı karşıya bulunulan devleti anlamaya yeterken; Kürtlerin son protestoları, eylemleri gerekçe gösterilerek, DTP davası erkene alındı ve kapatıldı. Sine-i millet kararının sistemi nasıl kilitleyeceği anlaşılınca yine 'gel gel' çağrıları arasında Öcalan'ın da merhametine sığınıldı. DTP'lilerin Ankara'yı terketmeyeceği anlaşılınca tekrar 'mühendislik' oyunları başladı.
Kürtlerin 28 Şubatı
Bu ifade Taraf yazarı Etyen Mahçupyan tarafından açıkça telafuz edildi ama örtülü ve süslü ifade edenleri de vardı. Yani 28 Şubat, Necmetin Erbakan'ın dinamik kadrolarını 'Biz Milli Görüş gömleğimizi çıkardık' önyeminiyle siyaset sahnesine fırlatmış ve malum olduğu üzere hükümet partisi yapmıştı. DTP'nin kapatılması da Kürtler arasında buna yol açabilirdi. Ancak bir şey daha yapmak gerekiyordu. Onu da da yine isimlerini ve konumlarını andıklarımız tedavüle soktu. Zaten Ahmet Türk, istifa etmeme gerekçelerini anlatırken Öcalan'ın adını anmıştı, dolayısıyla akıllanılmamıştı. 'KCK operasyonu' daha ne bekliyordu. Böyle bir operasyon sürekli isim sirkülasyonu yaptıkları şahin-güvercin ayırımına yardımcı olabilirdi.
Ve operasyon zamanı
11 ilde 80'in üzerinde gözaltı. Kürtlerin, DTP'nin üzerinde bir önem atfettikleri ve farklı bileşenleri olan Demokratik Toplum Kongresi'nin Eşbaşkanı Hatip Dicle ve belediye başkanları ile diğer siyasetçileri gözaltına alındı. 86 yıllık devlet aklının özünde aynı olduğunu gösterircesine elleri plastik kelepçeli, tek sıra halinde fotoğraflandı ve kamuoyuna sunuldu. Bu, Kürtlere net bir mesajdır: "Ben senin siyasal temsilini kabul etmiyorum. Senin itiraz gücünü ezerim". 30'a yakın kişi tutuklandı. Operasyonun geciktiğini bile düşünenler açıklıkla savundular. Bir eli Kürtlerin kafasında olanlar ise usule itiraz ettiler. Operasyonun zamanı, şekli ve AKP'ye vereceği hasarı hesaplayarak eleştirdiler. 'Kürt aydın kontenjanı' Türk televizyonlara arzıendam edip 'yargıya güvenmek lazım' dedi.
Nasıl savundular
Zaman'dan Taraf'a kadar, Cumhuriyet'ten Yeni Çağ'a kadar operasyon nünslar bir yana memnuniyetle karşılandı. Bu memnuniyetin en bariz örneklerini yine yeni devletin akılverenlerinden gösterelim. Henüz adı 'Kürt açılımı'yken bunun tartışma platformuna ev sahipliği yapan Polis Akademisi'nden Prof. İhsan Bal, 16'sı belediye başkanı Kürt siyasetçiler için şunları yazdı: "KCK 90’lardaki PKK’nın gündüz külahlı, gece silahlı yapılanmasının 2000’lerdeki modernleşmiş halidir. Öldürme gücünün kravatlı görüntüsü olarak da tanımlanabilen KCK'ye yönelik operasyonla demokratik açılım sürecinin daha fazla kök salacağı söylenebilir."
Baydemir'in karşısına da çıktı
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, operasyonun mantığını ve devlet aklını bildiği için sert tepki gösterdi. Siz bakmayın, devlet aklına yönelik reste karşı 'Aaa çok ayıp' demelerine. Her gün bir ton sıfatla Kürtlere küfrettiklerini farkında değiller herhalde. Baydemir, Show TV'den Ail Kırca'nın sorularına yanıtlarken karşısına Sedat Laçiner'i çıkardılar. Aynı zamanda Çorum Sanayi ve Ticaret Odası Onur Üyesi de olan Laçiner, bırakın İçişleri Bakanı, onun da yetkilerine sahip Emniyet Genel Müdürü gibi konuşmaya başladı. Operasyonu, 'siz adam olmazsınız' edasıyla savundu. Devlet aklına 'has...tir' diyen Baydemir, Laçiner'in tavrına şu hatırlatmayla cevap verdi: "Sayın Laçiner devlet aklını temsil ediyor."
Baydemir, bu şiiri de okumuş olsun
Nazım Hikmet, kendisi hakkında atıp tutan Yakup Kadri'ye şöyle bir cevap vermişti:
...
Behey!
Kara maça bey!
Halka ahmak diyen sensin.
Halkın soyulmuş derisinden
sırtına frak giyen sensin.
Yala bal tutan beş parmağını
beş çürük muz gibi,
homurdanarak dolaş besili bir domuz gibi.
Meydan senin...
mi dersin?
Hata edersin,
bizde o göz var mı baksana!!
Ben içirmek için sana
kendi kara kanını
bir ateş çemberle çevirdim dört yanını!
Sağa git
yok geçit,
sola git yok,
ileri
geri
yok.
Kıvır kuyruk kalemini kalbine sok
bir akrep gibi intihar et...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder