Haksızlığa uğramış, ezilmiş, sömürülmüş, inkar edilmiş; ucube bir yığın haline getirilmenin bütün yöntemlerine maruz kalmış bir halkın, 86 yıldır bu gaddar gücün balyozu karşısında direnen evlatlarını dinlemek istemediniz. En insaflınız 'yeter artık mağduriyet sömürüsü' bariyerini koydu. Zulüm seanslarında hatırlatılan 'Allah ve peygamber' ile rabıtalarının salyalı haline kulaklarınızı tıkayıp 'peygamber ocağı' dediniz. Her biriniz 'zorunlu' olarak tezgahından geçerken biraz tanıdınız ama bunu değişmez kaderin tecellisi adedip, tatlı anılarla süslediniz.
Dinleyiniz lütfen diye yakardık...
Bizden en sevdiklerinden 80 bin kişilik dünyanın en düzensiz, başıbozuk, bütün değerleri alabora olmuş; tecavüz, gasp, talan, uyuşturucu ticareti, ölüm ile anılan dev bir çete oluşturdu.
4 bin köyümüz yakıldı, milyonlarcamız yurdumuzdan edildik. Bunlar, tek cümledeki sayısal veri değildi. Milyonlarca hayat hikayesi, trajediyle bezenmiş. Dev bir toplumsal travma, nüksetmesi asırlar sürecek...
Kastı varlığımıza olduğu için yok etmeye programlıydı ya da devşirip iğdiş edecek muazzam bir yolculuğa çıkaracaktı. Yolculuğu bitirenimizin boynuna simgesini takacak, itaatin sınırsızlığını kanıtlamanın canhıraşlığıyla paçasına yapıştıracaktı.
Çoktuk, inadına çoğalıyorduk ve her balyozunun altında binlercemiz kalır, bir o kadarımız altında kalmayı göze alırdık. Huzursuzdu, tedirgindi, zaman geçiyordu; kurucusunun hedefi gerçeleşmiyordu; on yılda bir baştan alıyordu.
Her başlangıçta cümleten bir terbiye bulamacından geçirilirdik. Kalabilenlerimiz artık ölümün adı oldu. O söyledi, sen tekrarladın; 'şaki', 'eşkiya', 'bölücü', 'Kürtçü', 'terörist' dedin; vuruldu Esat, sen ağladın ey kardeşim!
Senin vicdanına başvurduk; mezalim var, bok yediriyor, kulaklarımızdan tespih yapıyor, kimyasal kullanıyor, toplu gömüyor, ölülerimize bile tecavüz ediyor, köpeklere parçalatıyor, helikopterden atıyor. Kibir ve sınırsız sorumsuzluk sarhoşluğuyla seni de tokatlar dedik...
Dev bir kumpasla, memleketin bütün iletişim ağlarına yerleşti, ekonomik kaynaklarını semirdi; bizzat veya hempalarıyla...
Senden koca bir bölüm ona benzedi. Onunla bütünleşti; malını, canını verdi, kutsadı, dokunulmazlığına halel getirmek istemedi...
Müzede çocuklar bombalanacaktıya şaşırıyorsun ama biz değil, Geliyê Zîlan'da oldu zaten... Camiler bombalanacaktıya şaşırıyorsun biz değil, 4 bin köyün ahırdaki hayvanı kalmadıysa camisi kalır mıydı? Daha iki yıl önce 50 uçağın saatlerce süren bombardımanı ardından yerle bir edilmiş camiyi gösterdik... Stadyumlara insanlar taşınacak; ardından sorguya götürülecektiye şaşırıyorsun biz değil, kadınlarımızın yanında soyularak iple çekiştirildiğimiz yerlerin stadyum değil, köy meydanı olması kusurumuz muydu?
Daha çok uzatabilirim ey Türk kardeşim, senin ordun bu! Bunlara itiraz ettin mi?
'Atlarını Tunada sulayan Türkler, Viyana kapılarına dayanıp, Akdeniz’de kesin egemenlik kurarak Arap yarımadasını, Kuzey Afrika’yı ellerine geçirmişlerdi' dediğinde, gözyaşlarını tutamadın.
'Türkler tüm dünyaya ordu-millet olduklarını kanıtlamışlardır. Orta Asya’daki Türk uluslarından başlayarak, her Türk savaşçı durumunda olduğundan askerliğe özel meslek gözü ile bakılmamıştır' dediğinde göğsün kabardı, beni linç etmeye kalkışırken bile 'Her Türk asker doğar' sloganın oldu.
'Türk Silahlı Kuvvetleri, insanlık idealleri uğruna 1950 yılındaki Kore savaşlarına katılarak' diye devam ettiğinde, 731'i 'şehit' mertebesine yerleştirdin.
'18 Şubat 1952’de NATO’ya' dahlini, komünizmle mücadele gönüllüsü olarak karşıladın. 1974'te Kıbrıs'ın yarısını işgalini, hala bilmezlikten gelerek 'barış' demeye razı oldun.
Atatürk'e atılan “Yurtta Barış, Dünya’da Barış” iftirasının sürekli tekrarını, 'acaba' ile karşılamak aklının ucundan bile geçmedi. 'Türkiye Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri; saldırgan emeller gütmez, ancak bağımsızlığı, ülkesi, milleti ve onuru tehdit ve tehlikeye maruz kaldığın'dan sonra 'onur'una feda edileceğini önemsemedin.
Ayışığı, Yakamoz, Sarıkız, Eldiven, Kafes, Balyoz vs... Şimdi de seni 'çürük elma' ninnisiyle uyutuyorlar. 'Genelkurmay Başkanı; Silahlı Kuvvetlerin komutanıdır. Savaşta Başkomutanlık görevini Cumhurbaşkanı adına yerine getirir. Silahlı Kuvvetlere komuta etmek, savaşa hazırlanmasında personel, istihbarat, harekat, teşkilat, eğitim-öğretim ve lojistik hizmet ilkeleri ve programları Genelkurmay Başkanlığının sorumluluklarıdır. Genelkurmay Başkanlığı ayrıca NATO ve diğer ülkeler ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nin askeri ilişkilerini yönlendirir' ve Başbakan'a bağlı değil, karşı sorumludur. Yanisi şu; kurumun kendisi bir çeteler ahtapotuna dönüşmüş... ABD ve NATO, yukarıda adı geçen planları kabul etmedi, yoksa bunlardan birini yaşıyor olacaktın...
'Yeniden yapılanma faaliyetlerini, soğuk savaş sonrası oluşan yeni politik-askeri stratejik ortam, Türkiye'nin güvenliğine yönelik iç ve dış tehdit, Anayasa ve yasaların kendisine verdiği görevler çerçevesinde sürdürmektedir' anlayışının devamına itiraz etmedin. Anayasa'yı onlar yapmıştı, hala sadıksın...
Türkiye’nin güvenlik kaygılarının başına 'Terorizm'i koydu, bununla kastedilen Kürtler umurunda değildi.
4 Ordu, 9 Kolordu, 1 Piyade Tümeni, 2 Mekanize Piyade Tümeni, 1 Zırhlı Tümen, 1 Eğitim Tümeni, 11 Piyade / Motorlu Piyade Tugayı, 16 Mekanize Piyade Tugayı, 9 Zırhlı Tugay, 5 Komando Tugayı, 1 Kara Havacılık Tugayı, 2 Topçu Tugayı, 5 Eğitim Tugayı, 1 Yardım Tugayı Kara Kuvvetleri'ne...
13 Denizaltı, 18 Fırkateyn, 6 Korvet, 20 Mayın Avlama / Tarama Gemisi, 24 Güdümlü Mermili Hücumbot Deniz Kuvvetleri'ne...
17 Muharip Filo, 1 Keşif Filosu, 1 Tanker Filo, 5 Ulaştırma Filo, 3 Arama Kurtarma Filo, 10 Eğitim Filo Havva Kuvvetleri'ne...
Paramiliter yapılanmaları; JİTEM, korular vs... Bir de polis gücü... Bir milyonluk güç için 'çok değil mi' diye işkilenmedin...
Paramiliter yapılanmaları; JİTEM, korular vs... Bir de polis gücü... Bir milyonluk güç için 'çok değil mi' diye işkilenmedin...
'Güçlü ordu güçlü millet' sloganının yüceliği altında 'çürük elmalar'la geçiştirilmek isteniyor ama büyük terbiye edici razı değil. 28 Şubat'ın ıslah edilmiş çocuklarına da 'üstüne git' deniliyor ve sen bu sayede caminin bombalanabileceğini öğreniyorsun...
Dün anakarargah açıklama yaptı. "Plan Semineri, giderek tırmanan bir gerginlik dönemini kapsayan bir senaryo içerisinde uygulanmıştır" dedi ve ekledi: "Bu Plan Seminerine ilişkin olarak ortaya atılan iddiaları, aklı ve vicdanı olan hiçbir kimsenin kabul etmesi mümkün değildir."
Ey Türk kardeşim mümkündür!
“Cumhuriyetin aşındırılan tüm kazanımları tekrar yerleştirilecek, Türkçe ezan dâhil tüm ulusal değerlerimiz hayata geçirilerek Arap ve Kürt unsurların Türk kültürüne verdikleri zararlar telafi edilecektir” cümlesindeki Kürt unsurlar yani 'Ne mutlu Türküm diyemeyince yaşama hakkı olmayacak' olanlar; tanığı, mağduru ve kurbanı olarak size diyoruz ki; MÜMKÜNDÜR...
TUNCEL FİKRET