Diyanet İşleri Başkanlığı, bir Kemalist devlet uzvudur. Başı 'Türk', sonu 'Kurumu' ve ortası ihtiyaca binaen doldurulan diğer uzuvlar gibi kuruluş ve işleyiş mantığı mutlaktır. Kendini yeniden üretme/güncelleme maharetli Kemalizm, devletten topluma doğru musallat ettiği bu uzuvların budama, aşı, ilaçlama, bakımını yapar; uyumunu sağlar. Toplumun buna itirazını, geçmiş kıyasıyla bloke eder. Haliyle, 90 öncesinin YÖK veya TRT'sinin formatlarını derin dondurucuda muhafaza etmesini beklememe 'mızmızlığımız', Genelkurmay veya Diyanet İşleri Başkanlığı için de geçerli. Türk Tarih Kurumu, bugün mesaisini Kızılderililerin veya Sümerlerin Türk; Türk Dil Kurumu ise, Güneş-Dil Teorisi bereketiyle insanlığın anadilinin Türkçe olduğuna harcamıyor. Din gibi nazik bir konu üzerine kurgulanan bol hacimli bir devlet aygıtı olan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın, TR-F'in Yıldırayı'nın deyimiyle kıyılarını yeni dalgaya kapatması mümkün değildi. Ancak, bunun miladı Ali Bardakoğlu'nun koltuğunu Mehmet Görmez'e devretmesi değil. Kulakları çınlasın 11 yıl o koltuğu işgal eden Mehmet Nuri Yılmaz, gayet güzel konuşacak kadar Kürtçe biliyordu ama Mareşal Çakmak hassasiyetini muhafaza ediyordu. Milat, Türk Genelkurmay Başkanı ve ittifaklarının 'silahlı mukavemet yetmiyor' gongundan sonra toparlanan devletin, dönüşerek Kürt itirazını bertaraf etme refleksinin gereğidir. 5 yıllık Diyanet İşleri macerası da bu gereğin hassas noktalarından biridir.
Diyanet İşleri Başkanlığı, 2006'dan itibaren özellikle hummalı bir çalışma yürütüyor. Kürt coğrafyasına yönelik sosyal ve kültürel faaliyetlerde bulunuyor. Başkan Ali Bardakoğlu, neredeyse karış karış gezerek, çeşitli toplantılar yaptı. Türkiye'deki bütün müftüleri Van'da bir araya getirdi. Van, Ağrı, Iğdır, Erzurum, Erzincan, Kars, Mardin, Batman ve Siirt'e giden Bardakoğlu, devletin özellikle medrese kökenli fahri imamlardan rahatsızlığını dile getirdi. Diyanet'e göre bu imamlar örgüt yanlısı ve temel amaç, örgütün bu propagandalarının etkisini kırmak olmalıydı. Van'da yapılan son il müftüleri toplantısında da bu konu masaya yatırıldı. Sonuç bildirgesinde, PKK'nin dini istismar etmeye çalıştığı savunularak, Kürt medreselerinde yetişen imamlar hedef haline getirildi. Bunların yerine hızla Diyanet kadroları yerleştirildi.
Abdülkadir Aksu’nun marifetiyle İçişleri Bakanlığı Toplumla İlişkiler Daire Başkanlığı (İBTİDB) tarafından 6 Mart 2006’da 81 ilin valiliklerine gönderilen 'Gizli' ibareli “Bölücü Faaliyetlere Yönelik Eylem Planı"nın özellikle Kürt illerine 'hususi' önem veren bölümlerinde Diyanet'in rolüne dikkat çekiliyordu. 2006’da yeni asimilasyon hamlesi başlatan Hükümet, dini de kulanarak, farklı ‘tedbirleri’ devreye sokuyordu. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün başkanlığını yürüttüğü Terörle Mücadele Yüksek Kurulu, “Bilgi Destek Programı” adı altında, Kürt Hareketi'ne karşı mücadelenin psikolojik yönünü koordine edecek yeni bir plan hazırlamıştı. Plan, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan TRT’ye, Milli Eğitim Bakanlığı’ndan valilik ve belediyelere kadar birçok kuruma önemli görev ve sorumluluklar veriyordu: Diyanet İşleri Başkanlığı, bölgede daha aktif rol üstlenecek. Vatandaşla inanç yönünden bağ kurulması sağlanacaktı.
Kürt illerindeki tüm valiliklere 21 Mart 2008'den önce gönderilen ‘Gizli’ ibareli "Bölücü Faaliyetlere Yönelik Eylem Planı-Uygulanacak Tedbirler"de de Diyanet ve bağlı kurumların üzerine düşen görevlere işaret ediliyordu. Valiliklere ‘’B054VLK4636001.870” sayı ile gönderilen planda, özellikle Diyanet birimlerinin bütünlük propagandası yapması, PKK'nin zararlarını anlatması ve Türkçe eğitimi teşvik etmesi isteniyordu.
TRT-6'te Kürtçe dini sohbetler yaptıran, yine aynı kanalda canlı yayınlanması için tek bir camide Kürtçe ibadete (mevlit, vaaz) cevaz veren Diyanet İşleri Başkanlığı, gerilla cenazeleriyle ilgili saçma sapan örtülü bir izahat da yapabiliyordu.
Neredeyse tek bir medresenin yaşamasına olanak tanımayan Diyanet, Şafii İlmihali yayınlama alicenaplığı gösteriyordu.
Yeni Başkan Mehmet Görmez, Üstad Bediüzzaman'ın çok dilli medrese hayaline işaret ederken, onu milliyetinden soyutlayıp dini kimliğine dikkat çekiyordu. Görmez, Almanya'daki Türkler sözkonusu olunca asimilasyon, entegrasyon, izolasyon ve adaptasyon kavramlarını mahkum edebiliyordu ama Kürtleri bu dört kavramın kobayı yapmaktan çekinmiyordu.
Diyanet İşleri Başkanlığı, referandum öncesi Vakit gazetesi üzerinden boykotun caiz olmadığını duyuracak kadar kendinden geçerken, Kızılcahamam'daki AKP toplantısında yeni önlemlerin müjdesini veriyordu.
Maalesef Türk devleti, yine uhrevi bir kavramı/aksiyonu kirletmenin hazırlıklarını yapıyor...
Akidesi, niyeti bozuk; menfaatçi, sahte; kemale ermemiş Cumhuriyet'in din memurlarından 'mürşit' çıkarma bedbahtlığı... Özel savaşın hizmetinde zirveyi zorlayan Diyanet İşleri Başkanlığı, Kürtlere hak, hakikat ve iyiyi analatabilecek, Allah yolunu gösterebilecek; böylece onları gaspedilmiş haklarından feragatle mükellef kılacak bir yığın halinde tutma küstahlığına girişeceğini duyuruyor. Bunun için bütçe oluşturuyor...
Henüz potansiyel insan mertebesinde debelenenlerin oluşturduğu bu yapı ve ana güvdesine şunu hatırlatmakta yarar var: Ruhen, fiilen; yani gerçek anlamda insan olma sürecinizi tamamlayın...
Kürtler, er-Reşid sıfatını kavramanızı ve yakınlaşma mertebesine ermenizi beklemiyor ama bir Mürşid-i Kamil'in ahlaklı şakirtleriyle aynı havayı solumanız için sizi uyarmaya ve eğitmeye devam edecek...
Eşit haklara sahip insanlar olarak birlikte yaşamanın, sizin için fobi olduğunun farkındayız. Yine de şunu deneyiniz: Kir ve kibirden arınıp, dinden devlet lehine yöntemler devşirmekten vazgeçin...