22 Mart 2011 Salı

Egemenin incinen gururu!..

Onları hiç sevmediler...
Varlıklarını, sadece adı olan demokrasilerinin imajı, engelli Meclis'in gayri meşruluğunu örtmek için kabullendiler; önüne geçemedikleri fiili bir durumun iyimser yorumuyla içlerine sindirdiler. Yüzde 10 seçim barajı gibi aleni hırsızlıkla yetinmeyip bağımsız adaylığı bile onlarca hileyle boğmak istediler. Buna rağmen oluşan grubu dağıtmayı ellerinde hazır bir tehdit olarak tuttular. Şahin-güvercin egzersiziyle epey uğraştıktan sonra Emine Ayna'yı bir nefret objesi yapmak istediler. Bunda pek başarılı olamayınca ilk restleşmede partiyi kapatıp, iki eşbaşkanını Meclis dışına attılar. Fiziki saldırı ve linçlere maruz bıraktılar. Kışkırttıkları ırkçı güruhların yanısıra devletçe yöneldiler. Ayla Akat Ata'yı Batman'da gaz bombalarının hedefi yaptılar, Sevahir Bayındır'ın Şırnak'ta ayağını kırdılar. Devasa bir siyasal terör, psikolojik harekat ve fiili itibarsızlaştırmadan meddet umdular. Türk Başbakan'ın sadece kin, nefret, tehdit, şantaj ve ırkçı nöbetleri teşrif edince, konuşma metinlerine alabildiler. O da 'malum parti', 'terör örgütünün hamileri', 'terörden nemalananlar', 'şer odağı', 'kirli tezgahçılar' ve nihayetinde 'haddi bildirilmesi gereken densizler' olarak...
19 kişi için Meclis'te 500'ü aşan fezleke olur mu? 19 kişi için 3 bin yıla yakın hapis cezası pusuda bekler mi? Bu fezlekelerden, suçlamalardan bir tanesi bile yolsuzluk, hırsızlık, ihale fesatçılığı, kalpazanlık, naylon faturacılık, kara para falan değil. Tamamı, katıldıkları etkinliklerde yaptıkları Türkçe ve Kürtçe konuşmalar...
Bengi Yıldız'ın fotoğraflarını ilk gördüğümde sosyal medyada şunu paylaştım: Parlamenter konformizme tükürmenin resmidir. Meclis'te gözlerinin içine bakarak ırkçı rejimlerini mahkum eder. Yürüyüş kortejinin en önündedir. Ulusal birlik için Hewlêr'dedir. Dünya duysun diye Brüksel'dedir. Yasta ve düğündedir. Katıksız Kürt'tür. Direnir, kavga eder. Çok da mühim değil titri. Gocunmaz araçların değişiminden; Kelam, kalem, kevir vesiare...
Böyledir çünkü onlar, yerleşik parlamenter anlayışı ilk günlerinden itibaren yıktılar. Leyla Zana, renkleriyle Meclis kürsüsünden o Kürtçe cümleyi kurması gerektiğine inandığında kurdu. Bedelini önemsemedi. Orhan Doğan, bir Kemalist zebaninin koca ellerinin kafasını bir polis aracına bastıracağını göze almıştı. Ahmet Türk, bütün oyunların uysal figüranı olmayacağını tane tane anlatınca Ankara'dan kovmak isteyeceklerini biliyordu. Onların "yırtmak" gibi bir dertleri, istikrarlı bir kariyer planlamaları veya sefa rüyaları olmadı...
Direnen mazlum halkının sözcüsü olduğunda onu yalnız bırakma lüksün yoktur. Gülersin, ağlarsın, öfkelenir, hüzünlenir, halay çeker, devletin gücüne karşı durursun. İnsani hasletlerini yitirmeyen her beşer gibisin, sahte bir söyleme, süslü bir maskeye ihtiyaç duymazsın. İstemezsin ama sana söylenen sözü iade edersin, yanında gaz bombasına maruz kalan yaşlıları ve çocukları gördüğünde, sıradan bir yurttaşsın. Ceremesini göze almışsın; taş da tokat da atarsın...
Nedir ceremesi? Mesela Sebahat Tuncel'in tokat attığı iddia edilen iki yıldızlı polis amiri gider suç duyurusunda bulunur. Mesela Bengi Yıldız'ın taşının isabet ettiği devlet görevlisi veya devlet yanlısı varsa şikayetçi olur. Peki böyle mi oldu? Elbette hayır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Başbakanı durumdan vazife çıkardı. Başbakan Erdoğan, dün nöbet günlerinden birini yaşadı ve yargı bağımsızlığını bir kenara atarak, "Dokunulmazlık zırhının altına sığınıp polise tokat atmak en basit tabiriyle densizliktir. Sürecin başlatılmasını istiyorum. Sonuna kadar takipçisi olacağım. Gereken yapılacak, hesabı sorulacak" dedi. İçişleri Bakanı(beklemede) Atalay ise büyük bir kızgınlıkla, benzer ifadelere bir de "yazıklar olsun"u ekledi. MHP Genel Başkanı, küfürlü nutuklarından birini yazılı olarak dağıttı. Meclis Başkanı bile ses verdi...
Bütün bu mühim şahsiyetler, devlet güçleriyle bu vekillerin niçin, nasıl ve nerede karşı karşıya geldiklerini söylemekten imtina ettiler. Sevahir Bayındır'ın devlet güçlerince ayağı kırıldığında seslerinin çıkmadığını unuttular. Newroz Bayramı'na 7 Kürt gencini katlederek kan sıçrattıklarını ama buna rağmen Kürtlerin yaslarını bastırdıklarının anlaşılmasını istemediler. Demokratik Çözüm Çadırları ve o çadırlara yapılan yürüyüşü şiddetle engellemeye çalışarak güç gösterisi yapmanın Türkiye toplumuna izahını yapmadılar... 
Bir devlet memurunun bir Kürt kadını tarafından tokatlanmış olması yerine 10 Kürt'ün haksız yere öldürülmesini tercih ederlerdi. MHP Genel Başkanı ile AKP Lideri Başbakanı buluşturan öfke noktası, egemen ulus ırkçılığının incinen gururudur. İncinsin...

1 yorum:

  1. Yazılar sizin kaleminizden mi çıkma; başka birisinin yazılarını mı paylaşıyorsunuz bilemiyorum.Bildiğim çok güzel yazılar olduğu.''Sevgi ve hürmetle''

    YanıtlaSil