Hakkari ve etrafı, egemen devletler için hep kabuk tutmayan bir yaradır; ne neşter atabildiler ne de ciddi bir tedaviyi göze aldılar. Birincisini çok denediler ama başaramadılar, ikincisi ise kendi egemenliklerinden feragat gerektiriyordu...
"Hakkari'ye neşter hazırlığı"nı 6 Ekim'de irdelemiştik. Çünkü Başbakan Erdoğan'ın referandum sonrası "Farklı bir çalışma halindeyiz. Şırnak ve Hakkâri ile ilgili özel bir çalışmamız da var..." demesiyle birlikte 'yeni devlet'in, eskisinin iflah olması virüslerinden meddet umduğu aşikardı. Eski devlet ile yeni ortakları, Hakkari merkezli 'diz çökmeyen Kürt'e saldırının hazırlığına referandum sonrası hız vermişti. Zaten o farklı çalışmanın ilk tezahürü, 9 kişinin katledilmesi ve devletin çekincesiz ağız birliği olmuştu. Peyanis; failleri, devletin yalan beyanlarıyla kapatılan aleni bir devlet fiili olarak, Kürtlerin trajik tarihinde yerini aldı...
Başbakan'ın direktifinin ardından 'özel tedbirler’den sorumlu İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Hakkari ve Şırnak seferine çıkmıştı. Güvenlik birimleri, kendi parti teşkilatları ve devlet yanlıları ile toplantılar yapmış ve devletin gücünü göstereceğini duyurmuştu. Böylece bir yandan açık devlet terörü, teşhiri teşvik edilircesine uygulandı, diğer yandan kontra atraksiyonlar yapıldı. AKP'nin gölgesindeki yeni işbirlikçilik, Türk-İslam örgütlenmesi ve kolektif medya gücü seferber edildi...
Olmadı, olmuyordu...
Son olarak MezİTleri saldılar. Devletin argümanlarına kıyıp düzgün 'müstakil güç' bildirisi bile yazamayan MezİTler de korkutmayı başaramadı. Bir adet MezİT, bombalı saldırı halindeyken esnaf tarafından farkedildi. Kendisini yakalamak isteyen kuyumcu, tabancasını bile elinden aldı, dayakla yetinince parmağı İT gibi ısırıldı. Esnafın elinden kaçmayı başaran 'şey', polis lojmanlarının arasından kayboldu. Haftalardır devletten ses yok. Kimdi, neydi ve nerede?..
Bu gelişmeler üzerine BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, kente gidip, oradan Türk devlet erkanına seslenecekti. Demirtaş'ın ziyareti öncesi yine bir kontra operasyonu yapıldı. Bir sivil polis (özel savaş unsuru) bir kaç elemanın da gözetiminde Emniyet'e sadece 400 metre mesafedeki Zagros İş Merkezi'nin önünde 'provokasyon bırakmak' istiyor. Esnaf farkediyor. Yakalanıp dövülünce, gözetleme görevlilerden biri de halka ateş açıyor. Buna rağmen suçüstü yapılarak 'faili meçhul' bir saldırı önlenmiş oldu. Bunun üzerine kent, yine devlet terörünün gadrine uğradı. Üstte helikopterler, yerde zırhlı araçlar; kentin giriş-çıkışları kapatıldı.
Gever'deki halk örgütlülüğü ve duyarlılığına çarpan devlet, kısa sürede Kaymakam ve ardından Vali aracalığıyla 'eylem'ini üstlendi. Mülki amirlere göre; aslında Gever gibi bir kentte biri aleni ve önde; bir kaçı da gizli koruma halinde, 'suçlu'yu gözaltına alacaktı. Halbuki Gever tarihi, asla böyle bir 'suçlu' yakalama manevrasına tanık olmamış. Yine mülki amirlere göre; görev başındaki devlet memuru engellenerek linç edilmek istenmiş...
Halkın tanıklığını Şemdinli'de de reddeden ve mahkemede dikkate almamayı yadsımamızı isteyen bir devletin medyası da şanına yakışanı yapar. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren devletin vizöründen bakmayı marifet sayan Türk medyası, uzun süre Gever'de olanları görmedi. Ne zaman devlet konuştu, onlar da megafon oldu. Yakışır...
Hakkari ve etrafı, ne badireler atlattı... Teslimiyetin onursuz ipine hiç sarılmadı. Türk devlet egemenliği, asla askeri işgali ve paralelindeki kısmi ağı aşamadı; siyasal ve kültürel nüfuzu başaramadı. Hakkari ve etrafı, 3 egemenin, parçaladıkları ülkenin buluşmak zorunda kaldıkları kanlı düğümüdür. Bu alanlara yönelik bütün kirli savaş yöntemlerinin denenmesinin asıl sebebi; fiilen yaşanan ruhsal kopuş ve direniş ısrarıdır. Onlar için kahrolası bir kavşaktır; fethedilemez insandır/doğadır.
206 yıllık Hakkari tarihi şahittir ki bu kirli yolun ve zorbalığın faydası yok. AKP Hükümeti ve dostları bir daha takkelerini önlerine alıp düşünsün; çünkü Gever, daha örgütlü ve öz savunmanın ne olduğunu bildiği gibi neye yaradığını da öğrendi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder