15 Mart 2010 Pazartesi

Bak şu konuşana!

Aynı zihniyetin ürettiği lafları, yeni soslarla bulamaçlayıp güncelleyen 11. Genelkurmay Başkanı'dır İlker Başbuğ. 78'de bir üniversiteli öğrenci grubu, Kemalizmin reddi ve zorun önemini teorize ederek, kendi tasavvurlarını da aşan 'Parti'yi kurduklarında, Kenan Evren Türk Genelkurmay Başkanı'ydı. 32 yıl olmuş. Bu 32 yılda, Başbuğgiller Anadolu'nun bağrından söktükleri insan evladını tereddütsüz ölüme yollamış, toplumsal üretimi semirmiş, kayıtdışı ekonomi dahil beslenebileceği bütün ambarlara dadanmış; Kürt toplumunun önemli bir bölümünü kara bir çukura mahkum etmiş, haliyle Türk toplumundan da iki katını ucubeleştirmiştir. 
Türk Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, 'terörizm' 'güvenlik', 'tehditler' ve 'dayanışma içinde mücadele' konularında bilindik Türk ordu görüşlerini bir kez daha tekrarladı. 'Küresel Terörizm ve Uluslararası İşbirliği Sempozyumu’'nun açılış konuşmasını yapan Orgeneral Başbuğ, 'terörizm' ile ilgili genel tanımlamalarını yaptıktan; uluslararası işbirliğinin önemi ve İslam konusundaki 'hassasiyetini' anlattıktan sonra konuyu PKK'ye getirdi. Koruculuk sistemine neden sarıldıklarını anlattı, ekosistem gibi afilli bir kavramla entelektüel cakasını serpiştirdi. 
Başbuğ, 'bedeli ağır oldu ama başarılıyız' diyor. Nedir başarının kıstası? 'Kendi inisiyatifiyle eylem yapabilme gücü' diye tarif ediyor. Önce tek cümlede geçtiği 'bedel'e bakalım ve hangi zihinsel savunma hattı uğruna o bedel ödenmiş.  
Açlık sınırının, asgari ücretin iki katı olduğu; işsizliğin alıp başını gittiği; sırtındaki devasa boç kamburuyla uluslararası nakit akışına mahkum yaşayan Türkiye, 20 milyonu yoksulluk sınırı altında yaşayan halkını savaş ekonomisine mahkum etmiş. 15-20 milyar YTL arası denetlenemeyen bütçesi ile aslan payı TSK’nin. Ayrıca Alkolü içecekler/Tütün mamullerinden Milli Piyango biletlerine, at yarışı kuponlarından sayısal lotoya kadar pek çok alandan kesilen fonların en az yüzde 2’si TSK’ye akıyor. TSK’yi Güçlendirme Vakfı kaynakları, Milli Savunma Bakanlığı’nın Özel Kanunlara Dayanan Gelirleri, Geri Ödemeleri Hazine Müsteşarlığı Bütçesi’nden yapılan yabancı devlet ve firma kredileri de TSK’nin gelir kaynakları arasında. Tabii ki denetimsiz.
BM’nin İnsani Gelişmişlik Raporu’nda eğitim ve sağlık gibi sektörlere ayırdığı pay açısından Türkiye 94’üncü sırada yer alırken, askeri harcamalarda ise NATO içinde ABD’den sonra ikinci sırada bulunuyor. 
Türk devleti, profosyonel ordu, denizaltı projesi, hava filosunu güçlendirme, insansız hava uçakları ve bilumum modernizasyon ataklarıyla, bütçenin önemli bir payını yutuyor. 
Milli Savunma Bakanlığı’nın verilerine göre, Kara Kuvvetleri’nin 402 bin, Hava Kuvvetleri’nin 63 bin, Deniz Kuvvetleri’nin 53 bin, Jandarma Genel Komutanlığı’nın 280 bin, Sahil Güvenlik’in de 2 bin 200 olmak üzere toplam 800 bin 200 TSK personeli bulunuyor. Gayri resmi rakamın 1 milyonu bulduğu kaydediliyor. Bu rakamın 115 binini rütbeliler oluşturuyor. 
Türk Kara Kuvvetleri : 4 Ordu, 9 Kolordu, 1 Piyade Tümeni, 2 Mekanize Piyade Tümeni, 1 Zırhlı Tümen, 1 Eğitim Tümeni, 11 Piyade / Motorlu Piyade Tugayı, 16 Mekanize Piyade Tugayı, 9 Zırhlı Tugay, 5 Komando Tugayı, 1 Kara Havacılık Tugayı, 2 Topçu Tugayı, 5 Eğitim Tugayı, 1Yardım Tugayı. 
Deniz Kuvvetleri: 13 Denizaltı, 18 Fırkateyn, 6 Korvet, 20 Mayın Avlama / Tarama Gemisi, 24 Güdümlü Mermili Hücumbot. 
Türk Hava Kuvvetleri: 17 Muharip Filo, 1 Keşif Filosu, 1 Tanker Filosu, 5 Ulaştırma Filosu, 3 Arama Kurtarma Filosu, 10 Eğitim Filosu. 
Bunlara paramiliter yapılanmalar dahil değil(Kontra örgütlenmesi, korucular vs.)
Yukarıdaki rakamlarla, bu kuvvet yapısı birleştiğinden Kürt gerillaların karşısında aktif savunma yaptığı gücün fiziki devasılığı daha net görülüyor.
Peki NATO'nun ikinci büyük ordusu, bütün ittifaklarının tanıdığı imkanlara ve Kürt toplumu gibi siyasal faaliyet sonucu milliyet bilinci gelişen bir toplumun ürünü olan gerilla gücüne karşı askeri olarak başarmış mı?
Aklı başında her askeri uzmanın, stratejistin hatta sıradan askerin de teslim edebileceği bir gerçeği kabullenmek istemiyor ama kocaman hacmine; sınırsız-sorumsuz yetki ve desteğine rağmen Kürtlere askeri olarak pes ettiremedi. Eğer, 32 yılın sonunda dünya sistemi bile allak bullak olmuşsa ve devletsiz toplumların siyasal organizasyonlarının ittifak hatları da yerle bir olmuşsa ve buna rağmen Kürtler, devlet zoru karşısında pes etmemişse Türk ordusu başarmamıştır.
İdeolojik olarak başarmış mıdır?
Ret, inkar ve imha teslisine dayalı kutsal güzergahı tıkandı. Ret ve inkar için Başbuğ'un seleflerinin vahlamalarını dinledik. İmha meselesi de ZAP'landı. Artık durum, 'Efendim kolektif değil de bireysel haklar olsun' noktasının gerekleri ile idare ediliyor. Kürtlerin önemli merkezlerinde artık Kürt siyasal aktörlerinin toplumsallaşan gücü iktidardır. Büyük bir manevra alanı sağladığı Türk siyasetinin Kürtler içindeki son akıncısı da yediği tokatların ardından 'açılım' muammasıyla cebelleşiyor.
'Kendi inisiyatifiyle eylem yapabilme gücü' olup olmamasından Başbuğ'un haberi var ama yine de hatırlatalım. Nerdeyse üç yıldır eylemsizlik kararı uyguluyorlar. Fena mı? 
Kürtler şimdi, Newroz'a hazırlanıyor. Kentlerin en büyük alanları artık Newroz'a ayrılıyor. "Ekonomik, sosyal, kültürel, psikolojik tedbirlerle silahlı savaş desteklenmeli" demek zorunda kalıp uluslararası angajmanın tahsilatına güvenen Başbuğ ise araya sıkıştırdığı dünkü sempozyumdan sonra da halkla ilişkiler çalışmasına dönecek. Çünkü Kürt savaşının azgın çocuğu Ergenekon'un annesi TSK'nin itibarı için çırpınıyor. 
Aşağı bakıyor Saldıray, yukarı bakıyor Şenergiller... 
Kolay gelsin... 12. sırada Işık Koşaner var...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder