2 Mart 2010 Salı

Yenilenler bedel öder

New York Times'a göre Türkiye meçhul bir istikamete doğru ilerliyor; The Times'a göre de Türkiye bir felekatin eşiğinde. Bu yorumlar, Türkiye'den ve Batı'nın derinliklerindeki kaynaklarından azade baktıklarının göstergesi. 
Türkiye ne meçhul bir istikamete doğru ilerliyor ne de felaketin eşiğinde. Kontrollü bir arınma yaşanıyor.
Hatırlanacağı gibi son Milli Güvenlik Kurulu toplantısı öncesi Türk Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un ses kayıtları internete düştü. Ses kayıtlarının içeriği, Başbuğ'u zor durumda bırakacak nitelikte değildi. Gizli bir kayıt olduğunu göstermek için 'nah' kelimesi yeterli görülmüştü. Bu ses kaydı, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni aklayan; bütün meselenin içerdeki disiplinsiz, rutin dışı harekete yönelen, NATO ordusu 'bilincini' unutan unsurlar olduğunu deklare ediyordu. Yine aynı ses kaydı, içerdeki temizlik hareketinin de Genelkurmay'ın isteği, onayı ve işbirliğiyle yürütüldüğünü herkesle paylaşıyordu. Ancak, içerikten bağımsız olarak böyle bir ses kaydının yayınlanması ve zamanlaması dikkat çekiciydi. İki ihtimalli bir sonucu vardı:
* Ey Genelkurmay Başkanı artık neyi bekliyorsun, seni bile dinliyorlar... Beklemeye vakit yok harekete geç...
* Ey Genelkurmay Başkanı bu elimizdeki temiz kayıtların, bilsen daha neler var... Ayağını denk al, lütfen gerekli temizliği yap...
İkisinin de sonucu ciddiydi.
O günkü Milli Güvenlik Kurulu toplantısının sonunda rutin bir açıklama yapıldı; ardından da Genelkurmay bu ses kaydını doğruladı; ancak yurtdışındaki bir toplantıdan derlendiğini öne sürdü.

Ses, Balyoz'u verdi

Ertesi gün düzinelerce subay gözaltına alındı, üstelik içlerinde eski iki kuvvet komutanı ve bir ikinci başkan da vardı. Yani mesaj anlaşılmış; harekete geçilmişti. Sıra bunun çerçevesini, kapsamını ve halkla ilişkiler çalışmasını belirlemeye kalmıştı. 
Önce bütün orgeneral ve oramiraller anakarargahta toplatıldı ve artık uzatmanın anlamı kalmadığı anlatıldı. Bu görüntü, hala Türk ordusundan müdahale bekleyenleri sevindirdi. 
Aynı anda Hükümet Sözcüsü de kendi tabanına müsterih olmasını sağlayacak ve gidişatı özetleyen sözler sarfetti: "Hükümet ve asker olarak rakip değil, biz de aynı takımın oyuncularıyız."

Köşk'teki zirve

Böylece Cumhurbaşkanı'nın başkanlığında Başbakan ve Genelkurmay Başkanı'nın katıldığı zirveye gidildi. Zirve aslında son rütuşların zirvesiydi. İlk adım zaten 5 Kasım 2007'deki Washington zirvesinde Genelkurmay temsilcisinin de katılımıyla yapılmıştı. Güney Kürdistan'daki çuval hadisesiyle başlayan terbiye etme seansları resmen kabul edilmişti. 

Zirvenin ardından

Şimdi Çankaya zirvesinden sonraki gelişmelere kısaca göz atarsak, finali anlamaya çalışabiliriz:
* Hükümet, yargıdaki aleyhte durumu düzeltecek adımları Anayasa değişikliği dahil atacağını duyurdu, çalışmaları hızlandırdı, takvim belirledi.
* Sembolik önemi olan eski kuvvet komutanları ile ikinci başkan mahkemeye bile çıkarılmadan serbest bırakıldı, aralarında eski 1. Ordu Komutanı'nın da bulunduğu Balyoz Darbe Planı iştirakçileri tutuklandı, tutuklanmaya devam ediliyor.
* Erzincan'daki Ergenekon yapılanmasının iddianamesi mahkemece kabul edildi.
* Genelkurmay Askeri Savcılığı, İrtica ile Mücadele Eylem Planı'ndaki imzanın Albay Dursun Çiçek'e ait olduğunu kabul etti ve tutuklanmasını istedi. 
* Başbakan, kurumlar arası çatışma değil, özellikle TSK'yi kastederek gayet iyi bir ilişki ve işbirliğinin olduğunu söyledi.
* Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Sayın Genelkurmay Başkanımız ve TSK'de görev almış bütün üst düzey komutanların demokrasiye bağlılığından zerre kadar şüphemiz yoktur" dedi.

TSK'nin kurumsal yapısı

Türk Silahlı Kuvvetleri, dayandığı gelenek, darbe alışkanlığı, toplum üzerindeki hegemonyasının tümünü Kürtlere karşı savaşta tüketti. Kürt savaşı, Türk ordusunun çürümesine, itibarsızlaşmasına, disiplinsizleşmesine sebep olduğu gibi uçuk olanlarının epey mesafe almasına da olanak sağladı. Bunun için Kuzey Kürtleriyle yetinmemeye başladılar. NATO'dan çıkmayı, ABD'ye kafa tutabilmeyi düşünenler oldu. Bunun olabilirliğini denemeye kalkışmanın zeminini yaratmaya çabalayanlar oldu. Bu ordunun kendi içinde müttefiklerine dayanarak çatışmasını da beraberinde getirdi. 
Sonuç malum: Hem Türkiye'nin hem de müttefiklerinin TSK'ye ihtiyacı var. TSK, yeni dünyanın gerçeklerini kabul ediyor, karşılığında kurumsal yapısı aklanıyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder