27 Mayıs 2011 Cuma

Oy gaspına dikkat!..

600 yıllık imparatorluğun ve üzerine çullandığı gelenekle bereketlendirerek Cumhuriyet dönemine emanet ettiği kumpas, hile ve namertliğin, Kemalist kadrolarca rafine halinin ardından, neo Kemalizm'in postmodern türevleriyle karşı karşıyayız... 
Kemalizmin hep yedeğinde tutarak zihniyet genleriyle oynadığı; iğdiş ederek gelecek tasavvurunu, algı menzilini ve amaç bütünlüğünü kötürümleştirdiği 'Türk sağı'nın, tıpkı senkronize vaziyetteki 'sol' ikizi gibi daha kesif bir mecradan dişlerini gıcırdattığını görüyoruz. Unutmayalım ki, ne Teşkilat-ı Mahsusa ne de İttihat ve Terakki, homojen değildi; sonrasında farklı gibi görünen sürüsüne lanet yapılanmaların tümünün anavatanıydı. Üstelik seceredeki anıların tazeliğiyle hemhaldiler...
Bu kirli mirasın, kan, kin, karşıtlık üzerinden obezleştiği kadar; adalet, ahlak ve hak evreninden uzaklaştığı, bizlerin sınırlı/küçük ömürlerinin bile tanıklığıyla sabittir. İki hafta sonra yapılacak seçimler öncesinde sergilediği oyunun figürlerine, sahne efektlerine, seçilmiş sözler ve giydirilmiş fon melodilerine bakıldığında, akli melekelerden firarın iştihanı anlamamak mümkün değil. Bunun için de yüzde 10 seçim barajıyla yapılan aleni hırsızlığın, 12 Haziran'da hem zorbaca hem de soft-ware kibarlığıyla yapılamayacağının garantisi yok...
1999 seçimlerinin ardından Ağrı İl Özel İdaresi'nde Vali Lütfi Yeğenoğlu'nun başkanlığında toplanan İl Genel Meclisi üyeleri(daimi) toplantısında MHP'li üye, neden Ağrı Belediyesi'nin HADEP tarafından kazanılmasına seyirci kalındığından şikayetçi oluyor. Bunun üzerine Vali Yeğenoğlu, "Kemal Bey,  Diyadin'de HADEP ile ikinci parti arasında oy farkı azdı, müdahale ettik ve HADEP'e vermedik ama Ağrı merkezde inanın fark çoktu, bunu değiştiremezdik" diye cevap veriyordu. Bu örnekler, Diyadin'den Mersin'e kadar uzatılabilir; hem seçim bölgesi hem de kesintisiz dönemler olarak. Seçim öncesi ve sırasında devlet birimlerinin zor aygıtlarıya müdahil olmaları da eksik değil...
Bugün hem aktörler daha becerikli hem de aygıtlar daha münasip. Türk Emniyeti, Başbakan'ın milliyetçilik ve bayrak üzerine yürütüğü seçim kampanyasına paralel olarak Türk kamuoyunu yönlendirmek, milliyetçiliği zinde tutup AKP etrafından kenetlemek ve PKK ile BDP'yi barış istemeyen öcüler olarak pazarlamak için taktik operasyonlar yürütüyor. Son zamanlarda suikast senaryoları, işbirliği iftiraları, açık terörizm ve nokta katliamlarla yetinmeyen Türk Hükümeti/devleti, Blok adaylarının Kürt halkının yanı sıra Türkiye halkından da gördükleri sempati ve aldıkları desteği engellemek için masum insanları kıymaya kalkışacak kadar gözüdönmüşlük içindedir...
Askerini, polisini, paramiliter güçlerini yığıyor; psikolojik savaşın en pespaye çeşidinden en sureti haktan görünenine kadar tenezzül etmekte beis görmüyor. Devletin bütün olanaklarını kullanıyor, yargı ve yürütme sorumsuzluğunu, medyasının en görgüsüz oburluğuyla besleyip kusturuyor... Bu topyekun patalojik marazın küçük bir köydeki oy sandığından Yüksek Seçim Kurulu'nun duyuru saniyesine kadar korsanlık yapamayacağı bir güzergah yok...
Son değişikliklerle sandık alanı ve çevresi ayrımına gidildi. Sandık çevresi, kurulun görev yaptığı yer, merkez olmak üzere 15 metre yarıçaplı çevre; alanı ise 100 metre yarıçaplı olarak tanımlandı. Bu bölgelerde görevlendirilecek devlet güçlerinin listeleri ilçe seçim kurullarına önceden bildirilerek, sandık alanında sandık çevresinde bulunma hakkına sahip kimseler ile seçimin 'güvenliğini sağlamakla' görevli devlet güçlerinden başka kimse bulunamayacağı hükmü doğrultusunda işlem yapılıyor/yapılacak. Bu devlet güçlerinin ilçe seçim kurulu başkanı tarafından verilen belgeyle görevli oldukları sandıkta oy kullanabilecekleri düzenlendi... 
İçişleri Bakanı, bölgesel toplantılar yaptı; ilçe ve il seçim kurulları ile sandık görevlilerinin belirlenmesi, mülki amirlerin seçim sürecine aktif katılımı ve özellikle Emniyet-Jandarma güçlerinin konumlanması, müdahale kabiliyeti programlandı... Emniyet Genel Müdürlüğü ile Jandarma Genel Komutanlığı’nda  Seçim Harekat Merkezleri oluşturuldu, Bakanlık Afet ve Acil Durum Yönetim Merkezi hazırlandı... 
Üçüncü Blok'un bağımsız adaylarının sandık kurullarında temsilci bulundurma hakları yok, müşahitleri olabilir ama geçmişte bazı yerlerde olduğu gibi müşahitlerinin 11 Haziran akşamından itibaren nezarethanelerde 'ağırlanmayacağı'nın garantisi yok. Köy sandığından, ilçe seçim kuruluna, oradan il seçim kuruluna kadar dar ve taraftar bir güvenlik/bürokratik koridordan Yüksek Seçim Kurulu'na siber yolculuğa çıkan ve ardından digital hesaplamayla deklare mikrofonuna rakam olarak yansıyacak oylar, şaşırtıcı olabilir... 
Tecrübeyle sabittir ki, devlet ağlarında gaspedilen oyları çekip çıkarmak için sınırlı saatler var, üstelik çok zor. Günü aşan itirazlardan diğer adaylar olumlu neticeler alabilir ama BDP'nin de desteklediği Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloku'nun bu hakkı mahfuz değildir...
Yüksek Seçim Kurulu, il ve ilçe seçim kurulları başkan, asıl ve yedek üyeleri görevlerine başlamadan önce, kurul önünde birer birer şöyle and içerler: Hiçbir tesir altında kalmaksızın, hiç kimseden korkmadan, seçim sonuçlarının tam ve doğru olarak belirmesi için görevimi kanuna göre, dosdoğru yapacağıma, namusum, vicdanım ve bütün mukaddesatım üzerine and içerim... 18 Nisan'daki tasnif ve kısa sürede revize kararında kılıf zorluğu çekmeyen Yüksek Seçim Kurulu dikkate alındığında; namus, vicdan ve mukaddesatın ayarı hakkında minik bir fikrimiz mevcut... 
Devletin bütün uzuvlarının seferberlik halinin yanında dizilen ve sübvansiyonla şişirilen kadroların, ahlak ve vicdan siperleri zayıftır. İnsani bütünlüklerinde açılan gediklerden sızan agresif saldırganlık, iktidar taasubu ve yitirme korkusuyla çılgınca saydırıyor. Dolayısıyla 3. Blok'un bütün bileşenleri ve kadrolarının dikkatli, hızlı ve mobilize olarak sandıklara ve oylara sahip çıkmaları, yedekli çalışmaları; halklarımızın geleceğine konulmak istenen gayrimeşru ipoteğe fırsat vermemeleri gerekiyor... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder