Güney'de mevcut statü hem yetmemeye başladı hem
de merkez tarafından hazmedilemiyor. Tartışmalı bölgeler için yapılması gereken
referandum ertelendikçe, yeraltı kaynaklarıyla ilgili tasarruftan merkez
uzaklaştırıldıkça artan gerilim, örtülü bir savaş şeklinde devam ediyor.
Şiilerin nüansları bir kenara bırakıp safları sıklaştırma arayışı ve İran'ın Güney'deki
Kürt yapıların içine en az Türkiye kadar nüfuz etmesi de cabası. Barzani'nin
bütün olasılıkların masada olduğunu açıklamasının ardından Kürt
parlamenterlerin boykot kararı, restleşmenin fiziki kırılma arifesini işaret
ediyor. ABD'nin moderasyonunun ve balans
civatalarına koşturmasının ne kadar etkili olacağını göreceğiz.
Batı'da 19 Temmuz'dan itibaren boy veren fiili
durumun yarattığı sarsıntı ve iki fay hattında derinleşen yeniden aktifleşme
durumunun sancıları, kanlı bir girdaba doğru sürüklenebilir. Baas
kalıntılarının yanı sıra yerelde Türkiye pilotajındaki muhalifler toplamı,
İran'ın hem rejim üzerinden sarkması hem de geleneksel koçbaşlarının
uyandırılmasının oluşturduğu keşmekeş, görece en zayıf halka Kürtlere patlıyor.
Dolaylı siyasi kontrol ile direkt fiziki müdahelenin senkronizasyonunu sağlama
uğraşındaki bölgesel güçler ve dış ittifaklarının büyük resimde 'tahammül'
etmek zorunda kaldıkları alan, renk ve çarpıcılığın belirtileri, Kürtlerin
beklentilerini karşılamaktan uzak olabilir. Sahaya bakıldığında kaosta hem
ayrışan hem karışan güçlerin kimi zaman yan yana kimi zaman karşı karşıya ateş
etmelerinin, Kürtlerin naif zihinsel formasyonunu istismar etmeyeceğinin
garantisi yok. Üstelik erken egemenlik hastalıkları ile ağabey gölgeleri arayışındaki
Kürt örgütçüklerinin yaratacağı kesiklerin acısını da küçümsememek lazım.
Doğu'da oluşturulan geçici sessizliğin akıbetini
bilecek tarihsel deneyim ve sürekli güncellenen bellek sahibi Fars
egemenliğinin, Ortadoğu'daki gücünü konsolide etmekle yetinmeyip uç
mayınları/düzenekleri güçlendirerek dışardan bariyeri sağlamlaştırması sürüyor.
Fars devleti, son yüzyıldaki bütün Kürt trajedisindeki payını şöyle gözden
geçirip Irak ve Suriye'nin son etaplarının kaderine baksa bile kendisine
yaklaşan büyük öfkenin faturasının ağırlığını bilir. Doğu'daki en örgütlü ve
askeri gücün, politik ilke ve esneklik marjını şimdiden kabullenip ona göre hem
Doğu'da hem de gölgesinin düştüğü diğer alanlarda aktifleşme ile paralize
etmenin vitesini değiştereceği kaçınılmaz.
Kuzey'de yeni devlet aklının bölgesel hatta
dizilmenin eksik halkalarını tamamlamaya çalışırken 'iç bünyesi'ni restore
etmesinin gereklerine bigane kalamayacağı netleşti. Arkasındaki dış rüzgara ve
ön açıcı saha temizliğine rağmen ilerleyememenin kendisini denkleme
sokamayacağını vurula vura anlayarak havlu atması sürpriz olmadı. Ancak bu
dezavantajlı pozisyondan en az hasarla; 'baldıran zehiri' metaforuyla
sıyrılmanın gayretinde. Yeni devlet bileşenlerinin de en az Fars egemenliği
kadar tarihsel birikim ve deneyimle donandığı sır değil. Üstelik bu zinde
kadronun paralel toplumdan devşirilme gibi zamanın ruhuna oturan uyum yeteneği
var. İyi bir şefleri, maharetleriyle matuf orkestraları ve önceden hazırlanıp
refleksleri kurgulanmış; hangi koltuk sırasının nerede nasıl reaksiyon
göstereceğinin belirlendiği bir aktif izleyici kitlesi var. Salonun iç ve dış
güvenliği tolere edilebilir zaaflara rağmen tetikte. Kürtler için büyük risk;
'felç edenlerin tekerlekli sandalye vermekle yetinme' olasılığı…
Dört cepheden süren açık veya örtük; kanlı veya
kansız hesaplaşmanın yerli ve kadim aktörü; kurbanı, mağduru ve oyun bozanı
Kürtlerdir. Önce iki imparatorluk, ardından bölgenin kaderiyle oynayan yeni
devletler ile yerli müttefiklerince parçalanan Kürtlerin, 6 milyona yakın
Güney'deki devletleşen siyasi aktörleri formel kalıbında bırakırsak, temel gücü
KCK ve şemsiyesi altındaki organizasyon şemasının bütünüdür. Tarihin tam da bu
döneminde Kürt hareketi, kılıç üzerinde dengesini koruyarak, kılıcın dayandığı
zemini, kendisinin dayanma kapasitesini, geride bıraktıklarını, önünde duranı,
etraftaki sesleri hesaba katarak ilerlemeye çalışıyor...
'Eşik aşıldı' yazımda ifade etmeye çalışmıştım.
Bu süreci eleştirmek, kaygıları dile getirmek ve hatta argümanlarıyla birlikte
itiraz etmek de meşrudur. Bunu Kürtler ve dostları yapmalı. 40 milyonluk bir
halktan tek tip bir insan modeli yaratamayız, kimsenin de böyle bir gayesi yok.
Bu halk, bütün zenginliğiyle yaşadı, yaşayacak. Elbette, geleceğe dair farklı
tasavvurlarımız, tasarımlarımız, umutlarımız olabilir. Hala 70 bin Kürt, resmen
devletin korucusudur, gerisini saymaya bile gerek yok. Ne sosyolojik
gerçeklerimizi ne de güncel depresyonlarımızı inkar edemeyiz. Ancak, Kürt
hareketini küçümsemek, aşağılamak, yetmedi küfür etmek, ihanetle suçlamak,
gevezelik malzemesi yapmak, en kibar ifadesiyle doğru değil...
Alevilikten radikal İslamcılığa; Ermeni
dostluğundan Türk düşmanlığına; bağımsız devlet istemekten kayıtsız teslim
olmaya; Türkiye sevdasından AB rüyasına; Şii hattından sosyalizm duyarlılığına
uzanan kümelerin bileşkesine Kürt hareketi düşmanlığını oturtma mucizesine
hayret etmemek mümkün değil...
Böyle bir dönemde 'sesler' ve 'yankısı' ile
yaratacağı manevi ve fiziki tahribatın kaynağından da sorgulanması gerekir.
İşte bu noktada oldukça rahat, pervasız, gereksiz, faydasız, firari çıkışlar
ile abartılı abanmalar, yetki ve sorumlulukta endazeyi kaçırmalar yarışmaya
başladı. Bunu 'mevcut hal'in lehine yaptığını iddia edenler orta ve uzun
vadede, aleyhine yaptığını söyleyenler de kısa vadeden başlayarak uzun vadeye
de yüklü bir faiz bindirdiklerinin farkında olmalılar.
Biraz sakin olun! Hiddetinizi, nefretinizi,
öfkenizi kardeşlerinize boca etmekte gösterdiğiniz cömertliği niye
düşmanlarından sakındığınızı iki dakika düşünün. Arkanızda bıraktığınız örgüt
enkazlarını boş verdik ama hayatınızın herhangi bir kesitinde harcadığınız
samimi emeğinize saygılı olun...
Kürtlerde okur-yazarlık ile militanlığın
yarattığı orta ölçekli bilirkişilik, dış akademiye tüneyerek beslenen siyasi
doğruculuk, devlet okulları ile talebe yurtları ürünü utangaç kontenjan
titrlerinin, samimi bir muhasebeye ihtiyaçları yok mu? 40 milyonun derdiyle
dertlendiyseniz düşünsel üretiminiz, politik dehanızın rehberlik marifeti ve
bugünü besleyip geleceğe de taşınabilecek bilumum yaratıcılığınızı niye
görmüyoruz? Çok azını tenzih ederek belirteyim ki; siyasi mesafe korkusu,
konformizm, oryantalist yabancılaşma ve tamamen özentiyle taçlanan
taklit/benzeşme iştahı, obur egolarla dolu silik 'iyi Kürtler'den başka malzeme
çıkarmadı. Şimdi sayfalarda ve ekranlarda gördüğünüz kısık sesli mahçup ile
çıtayı en tepeye 'zahmetsiz' koyup sırıtan ukalalar, bu 'kardeşler'dir...
Örgütlerini maalesef tarihin değerli bir köşesine
yerleştirmektense hurda deposuna postalayan ya da hala o depoda bir mucize
yaratacağını sananlar ile sıfır ideolojik itiraz ve alternatif sunumdan aciz
düşerek havlu atan 'eski' hanesini sıfat edinenlerin sesi de geliyor. Onlar
pişmanlık, hüsran ve pişmanlık döngüsünde hayata tutunmaya çalışırken travmalarını,
nefrete dönüştürenler. Nefretlerinin hedefindekinin yok oluşunu görmekle
ontolojik bir bağımlılık yaratan bu 'mağdurlar', bir noktaya kadar
anlaşılabilir ama sözlerinin hacmi, kendilerini de esir alan bir yalana
dönüşünce, geriye sefalet yığını kalır. Böylece ne ciddiye alınır bir eleştiri,
ne de değer verilebilir bir uyarılar manzumesi ortaya çıkar. Halbuki bazıları,
ağır bir pratiğin ardından kırmadan dökmeden hayatın bir ucundan tutmayı
başarabildi. Mahçup ama saygın kalmak da bir yoldur... Elbette Kürtlerin kadim
dostlarına ve değerlerine saldırma cüretinde bulunan istihbaratın konjonktürel
piyonları ile onlara karşıymış gibi duran madrabazlardan bahsetmek bile
abestir…
Gelelim yeni sürece dayanıp sabitlenerek, ölçüyü
kaçıranlara. Kürt halkı, bütün Kürt aktörlerin söylemlerini tolere etmez.
Lütfen siz de sakin olun. Kürdistan'ın en fedakar, en cefakar bölgesinden
milletvekili seçilip yurtdışındaki bir otelde Türk bayrağının olmamasından
cıngar çıkarmanın bugün Şemzinan sokaklarında izahı olmadığı gibi Amed'den
milletvekili seçilen birinin "Kürt halkının bayrakla sorunu yok" deme
yetkisi yok… Kürt devleti isteyen gençleri, verili duruma saldırmaktan men
etmeye ikna etmek, pratik sahayı hatırlatmak yerine onları rencide edip başka
kapılara savrulmalarını sağlamak, Kürt gazetecilerin/televizyoncuların işi
değil. İki Kemal, bir Kamer ve üçünün mahsulü Hüseyin'in saldırdığı, 'Türkan
hanım koruculuğu' ile 'onlar çekilmeyecek' provokasyonunun meczedildiği bölgede
istifa patlatanların aklı nerede? Başbakanlık tarafından duyurulan Akil İnsan
Heyeti ile ilgili kem-kümü aşamayan inisiyatif yoksunluğu; mektuplara hakim
olup "halkın bildiği kadar biliyoruz"un siyasi aklı nedir? Kuzey
Kürdistan'ın en büyük sivil organı, milletvekilliği gibi iki yetki ve sorumlulukla
yetinmeyip bir gazeteye 'siyaset ile politika' arasındaki farkı bulmanın
heyecanını anlatıp ortak bir etnisite müjdelemek, hemen ardından da diğer bir
gazeteye savruk buhran tablosu çizmenin fazlalığı yok mu? Öcalan'ın doğum
gününü, Amara'da özgürlüğünü istemeye vesile edip eylem yapmak elbete
mücadelenin bir parçası; bunun için can bile verildi. Bugün ve bu insanların
anısına saygılı olunmalı. Fakat 'Maddi Uygarlık' eleştirisini aşan alternatif
sunmaya kalkışan Öcalan için Kürtlerde olmayan bir tüketim geleneğini devreye
sokup pasta kesmeler; Tanrılaştırmanın bir lidere yapılabilecek en büyük
kötülük olduğunu söyleyen; bütün yazdıklarını, 'taslak, tasarı, deneme, çaba,
çözümleme, savunma' olarak adlandıran Öcalan'ın köyünde bazı yapılanlar,
herkesten önce kendisine haksızlık ve kötülüktür...
Kürtlerin bütün bileşenleriyle Kürt hareketinin
öncülüğüne en azından saygı göstererek, asgari müştereklerde bir arada
durmalarını gerektiren bir dönemdeyiz. Bu öyle klasik bir 'safları
sıkıştıralım' propagandası değil, geçen yüzyılın tahribatlarını nihayete
erdirecek momentin emridir. Unutmayalım: "Geçmişin ihanete uğramış
kahramanlarının ülkülerini gerçekleştirecek olanlar bugünün hainleri
değildir."
Kaynak: http://tuncelfikret.blogspot.com
İletişim: https://twitter.com/tuncelfikret
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder