Tarihi binlerce yılın ötesine götürüp Türkçe kaynakların/okumaların bize
sunduğu veriler üzerinden hayıflanacak bir Kürt asrı saadeti kurgulamayı, 'baskın
gerçek' yerine 'gerekli yanlış' masumiyetinde bırakırsak; son bin yıldır
yönetilen yığının, hizmete koşturulan yedek gücün, hüneri dış sarayda
sergilenen seçkinin, hazin akıbetli itirazcının mirasıdır kalan. Bu miras
bütünlüğünün varisleri, kabullenme ile tercih; muhafaza ile yüzleşme; tekli
sahiplenme ile hesaplaşma döngüsünden çıkışlar aradı/arıyor. Böylece aktif veya
zımni konuşlanmaya göre 'şimdi'ye dokunmayıp içinde eriyenler ile 'şimdi'ye
yanlış müdahale edip ilişenler ve 'şimdi'yi reddedip yaşanılır kılmak
isteyenlerin, çoklu iç ve dış karşılaşması sürdü/sürüyor. Bu kaosu sonlandırma
veya kabul edilebilir doğasına çekme sancısının yaşandığı 'şimdi'nin içinde yer
alanları zorlayan temel gereksinimler; kurumsal devamlılık ve kolektif şuurdur.
Kürtler, ikisinden de mahrumiyetinin gecikmeli azabını çekiyor. Hem kolektif şuurun
gayrete rağmen tamamlanmaması hem de bu şuurun tamamlandığı kadarıyla cisimleştiği
organların, ontolojik tereddüdü bundandır...
Kuzey Kürtlerinin örgütleşme, sonrası
örgütlenme ve depar atanın kapsama alanını genişleterek halklaşma serüvenine
paralel olarak kurumsal somutlaşma da gündeme geldi. Ancak, yukarıda bahsettiğimiz
objektif halin, sunduğu zemin ve bıraktığı mirasın yetersizliği ile alan
öncelikleri, ideolojik donanım, üzerine gelecek tesis edilemeyen belirsizliğin
ağır bastığı projeksiyonun kısa menzili olması, örgütçü harislikle birleşince
zorluk katmerleşti. Hepsinin toplamından daha fazla da devletin ölümcül kuşatma,
saldırı ve sızmalarına rağmen kurumsal altyapılara yönelindi. 90'dan itibaren
basın-yayın, siyasal, sosyal, kültürel kurumlar legal olarak kuruldu. Koşulların
cevaz verdiği alan ve kapsamda ise illegal yapılanmalara gidildi.
Kürdistan Ulusal Meclisi, bu dönemin
ürünüydü. Entelektüel namusları, bulundukları yerdeki fedakar pratikleri
gözetilerek seçilen insanların çoğunlukta olduğu bu deneyim, trajik oldu...
Sürgünde Kürdistan Parlamentosu, bu
trajik sondan çıkarılması gereken dersler dikkate alınarak ülke dışında oluşturulan
bir organdı. Meşruiyetin, temsille yer üstüne çıkarılıp uluslararası sahnede
sergilenmesine vesile edilen bu organın çapı, yüksek beklentilere ve devasa
misyona yetmedi. Kuruluşundaki hız ve heyecan, yerini yetkisiz bir formalitenin
hazin sonu ile bu sonun ürünü öfkeler ve dirayetini koruyanların oluşturacağı
yeni umutlara bıraktı.
Bölgesel parlamento
Kürdistan Ulusal Kongresi ve '99 değişiminin
ürünü Halk Kongresi, kısmi revizyonlarla varlıklarını koruyor.
Kuzey kaynaklı bu deneyimlerin
somutlaştığı Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Kürtlerin kendilerini yönetme
iradesinin ürünüdür. Yapı ve fonksiyonundaki uyum ile yetki ve sorumluluğundaki
balans gözetilerek, Kuzey Kürdistan'ın en büyük sivil organı, bir nevi bölgesel
parlamentosu olarak benimsenen DTK'yi yeni dönemin zorlukları bekliyor. Şimdiye
kadar bileşenlerini zenginleştirerek toplam iradenin temsilini sağlamaya çalışan
DTK, çalıştaylarla bilgi üretimi, daimi toplantılar, kurultaylarla siyaset
rafinasyonu ve bağlayıcı kararlara imza attı. Bazen gecikti, bazen erken
davrandı. Ankara ile Amed sarkacında, kapsamı ile dili arasında zaman zaman
denge sorunu yaşadı. Devlet, müdahale etmekte geciktiği ve polisiye yontmalarla
da kötürümleştiremediği için görmezden gelerek, kurumsal meşruiyetine mesafeli
duruyor.
Askeri mücadelenin geri plana
çekileceği yeni dönemde DTK'nin, farklılıkları birlikte buluşturma, ortak yaşamın
ilkesel temsilini sağlama ve realize edilebilir kararları kolektifleştiren
misyonunu öne çıkarması lazım. Bunun için de Kuzey Kürdistan'daki bütün
örgütlü/örgütsüz kesimlerin kendilerini bulabildiği bir organ olma uğraşından taviz
vermek yerine, yoğunlaşmalı.
Sorun alanları
Kuzey Kürdistan, etnik ve inanç çoğulculuğun;
ceberrut devlete, siyasal sekterliğe, dinsel/mezhepsel fobilere ve operasyonel
kışkırtmalara rağmen yaşandığı bir alan. Kürt hareketi de bu kozmopolit zeminin
farkındalığını ilk günden idrak ederek; kaba materyalizm, dışlayıcı
milliyetçilik, mezhepsel gericilik ve zor tekelini kırmanın sağladığı güvenden şımarmayarak
çoğunluk tasallutundan imtina etmeye çalıştı. Pozitivist modernite ile benzeşen
alternatiflerini geride bıraktığından itibaren ise demokratik toplumun zenginliğini
korumayı, yaşamsal zorunluluk olarak teorize ediyor.
Buna rağmen son dönemde Kürt
toplumunun sinir uçlarıyla oynamayı hedef alan iki saldırı sözkonusu.
Birincisi; Türk talebe birliği ile bazı
cemaatlerin fideliğinde yetiştirildikten sonra İran'ın genetik kodlarıyla oynadığı,
ardından Türk devletinin aşısını yenilediği garabet. Tetikçiliğini, bugün de
zihinsel lümpenizmin kirli diliyle seriye almaya çalışan bu yapının necasetini,
İslam dinine bulaştırmaya çalıştığını bilmemiz lazım. Dolayısıyla karşımızda
demokratik toplumun müsamaha göstereceği politik bir hareket değil, iki
sömürgecinin ortak yapımı ahlaksız bir siyasi operasyon var. DTK, sosyolojik
realetiyi dikkate alarak siyasi parti sıfatını alan bu yapının görünen yüzüne
meşruiyeti dayatıp yeryüzünde tutarak, en azından nötrleştirebilir.
İkincisi; çeperinde bulunduğu halde
Kürt hareketinin kaynaklarına bakma tenezzülünde bulunmayarak, İslamofobi
nöbetleri geçirip milliyetsizleşmeyi göze alanların koalisyonu. Sağ ve sol
Kemalizmin kirlettiği kuyulardan afiyetle nasiplenerek beyaz Türkçülüğün
laiklik illüzyonuna mest olup uyuşanları gözardı etmeden Alevi halkımıza siper
olunmalı. DTK, arkaik ve sol maskeli ırkçılığın abanmaya çalıştığı bu alandaki
halkımızın gerçek temsilcilerinin özgünlüğüne saygı duyarak; dikte etmek yerine
olduğu gibi kabullenip milli şuur sunmalı.
Amed'den bakmak
DTK, herhangi bir siyasi parti gibi
değil, Kuzey Kürdistan'ın bütün renklerinin yan yana durabildiği, seslerini
duyurabildiği, iç sorunlarına çözüm bulabildiği, gönüllü rızanın üretilebildiği
itirazsız bir üst organ olabilmeli. Gözünü Ankara'ya dikenlerin değil, Amed'i merkez alanların yüzü olmaya
devam etmeli. İçinde bulunduğumuz dönem, Kürt halkına gülsuyunun TOMA'lardan sıkıldığı
dönemdir. Aynı TOMA'lardan tazyikli su sıkıldığını, asıl derdimizin TOMA'ların
varlığı olduğunu bilelim. Bu da kurumsallaşan iradenin kolektif şuurla donanmasıyla
olur.
Kaynak:
http://tuncelfikret.blogspot.com
İletişim:
https://twitter.com/tuncelfikret
Merhaba abi, yıllardır yazılarını okurum, sonra döner yine okurum. Yazmadığın zamanlar eski yazılarına göz atarım. Hepsi birbirinden güzel, hepsi halkının yanında saf tutan bilincin eserleri. Kaleminin keskinliği, sözünün sadeliği daim olsun. Sözün hiç bitmesin
YanıtlaSil