19 Nisan 2013 Cuma

Kurumsal miras ve DTK!..


Tarihi binlerce yılın ötesine götürüp Türkçe kaynakların/okumaların bize sunduğu veriler üzerinden hayıflanacak bir Kürt asrı saadeti kurgulamayı, 'baskın gerçek' yerine 'gerekli yanlış' masumiyetinde bırakırsak; son bin yıldır yönetilen yığının, hizmete koşturulan yedek gücün, hüneri dış sarayda sergilenen seçkinin, hazin akıbetli itirazcının mirasıdır kalan. Bu miras bütünlüğünün varisleri, kabullenme ile tercih; muhafaza ile yüzleşme; tekli sahiplenme ile hesaplaşma döngüsünden çıkışlar aradı/arıyor. Böylece aktif veya zımni konuşlanmaya göre 'şimdi'ye dokunmayıp içinde eriyenler ile 'şimdi'ye yanlış müdahale edip ilişenler ve 'şimdi'yi reddedip yaşanılır kılmak isteyenlerin, çoklu iç ve dış karşılaşması sürdü/sürüyor. Bu kaosu sonlandırma veya kabul edilebilir doğasına çekme sancısının yaşandığı 'şimdi'nin içinde yer alanları zorlayan temel gereksinimler; kurumsal devamlılık ve kolektif şuurdur. Kürtler, ikisinden de mahrumiyetinin gecikmeli azabını çekiyor. Hem kolektif şuurun gayrete rağmen tamamlanmaması hem de bu şuurun tamamlandığı kadarıyla cisimleştiği organların, ontolojik tereddüdü bundandır...
Kuzey Kürtlerinin örgütleşme, sonrası örgütlenme ve depar atanın kapsama alanını genişleterek halklaşma serüvenine paralel olarak kurumsal somutlaşma da gündeme geldi. Ancak, yukarıda bahsettiğimiz objektif halin, sunduğu zemin ve bıraktığı mirasın yetersizliği ile alan öncelikleri, ideolojik donanım, üzerine gelecek tesis edilemeyen belirsizliğin ağır bastığı projeksiyonun kısa menzili olması, örgütçü harislikle birleşince zorluk katmerleşti. Hepsinin toplamından daha fazla da devletin ölümcül kuşatma, saldırı ve sızmalarına rağmen kurumsal altyapılara yönelindi. 90'dan itibaren basın-yayın, siyasal, sosyal, kültürel kurumlar legal olarak kuruldu. Koşulların cevaz verdiği alan ve kapsamda ise illegal yapılanmalara gidildi.
Kürdistan Ulusal Meclisi, bu dönemin ürünüydü. Entelektüel namusları, bulundukları yerdeki fedakar pratikleri gözetilerek seçilen insanların çoğunlukta olduğu bu deneyim, trajik oldu...
Sürgünde Kürdistan Parlamentosu, bu trajik sondan çıkarılması gereken dersler dikkate alınarak ülke dışında oluşturulan bir organdı. Meşruiyetin, temsille yer üstüne çıkarılıp uluslararası sahnede sergilenmesine vesile edilen bu organın çapı, yüksek beklentilere ve devasa misyona yetmedi. Kuruluşundaki hız ve heyecan, yerini yetkisiz bir formalitenin hazin sonu ile bu sonun ürünü öfkeler ve dirayetini koruyanların oluşturacağı yeni umutlara bıraktı.

Bölgesel parlamento

Kürdistan Ulusal Kongresi ve '99 değişiminin ürünü Halk Kongresi, kısmi revizyonlarla varlıklarını koruyor.
Kuzey kaynaklı bu deneyimlerin somutlaştığı Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Kürtlerin kendilerini yönetme iradesinin ürünüdür. Yapı ve fonksiyonundaki uyum ile yetki ve sorumluluğundaki balans gözetilerek, Kuzey Kürdistan'ın en büyük sivil organı, bir nevi bölgesel parlamentosu olarak benimsenen DTK'yi yeni dönemin zorlukları bekliyor. Şimdiye kadar bileşenlerini zenginleştirerek toplam iradenin temsilini sağlamaya çalışan DTK, çalıştaylarla bilgi üretimi, daimi toplantılar, kurultaylarla siyaset rafinasyonu ve bağlayıcı kararlara imza attı. Bazen gecikti, bazen erken davrandı. Ankara ile Amed sarkacında, kapsamı ile dili arasında zaman zaman denge sorunu yaşadı. Devlet, müdahale etmekte geciktiği ve polisiye yontmalarla da kötürümleştiremediği için görmezden gelerek, kurumsal meşruiyetine mesafeli duruyor.
Askeri mücadelenin geri plana çekileceği yeni dönemde DTK'nin, farklılıkları birlikte buluşturma, ortak yaşamın ilkesel temsilini sağlama ve realize edilebilir kararları kolektifleştiren misyonunu öne çıkarması lazım. Bunun için de Kuzey Kürdistan'daki bütün örgütlü/örgütsüz kesimlerin kendilerini bulabildiği bir organ olma uğraşından taviz vermek yerine, yoğunlaşmalı.

Sorun alanları

Kuzey Kürdistan, etnik ve inanç çoğulculuğun; ceberrut devlete, siyasal sekterliğe, dinsel/mezhepsel fobilere ve operasyonel kışkırtmalara rağmen yaşandığı bir alan. Kürt hareketi de bu kozmopolit zeminin farkındalığını ilk günden idrak ederek; kaba materyalizm, dışlayıcı milliyetçilik, mezhepsel gericilik ve zor tekelini kırmanın sağladığı güvenden şımarmayarak çoğunluk tasallutundan imtina etmeye çalıştı. Pozitivist modernite ile benzeşen alternatiflerini geride bıraktığından itibaren ise demokratik toplumun zenginliğini korumayı, yaşamsal zorunluluk olarak teorize ediyor.
Buna rağmen son dönemde Kürt toplumunun sinir uçlarıyla oynamayı hedef alan iki saldırı sözkonusu.
Birincisi; Türk talebe birliği ile bazı cemaatlerin fideliğinde yetiştirildikten sonra İran'ın genetik kodlarıyla oynadığı, ardından Türk devletinin aşısını yenilediği garabet. Tetikçiliğini, bugün de zihinsel lümpenizmin kirli diliyle seriye almaya çalışan bu yapının necasetini, İslam dinine bulaştırmaya çalıştığını bilmemiz lazım. Dolayısıyla karşımızda demokratik toplumun müsamaha göstereceği politik bir hareket değil, iki sömürgecinin ortak yapımı ahlaksız bir siyasi operasyon var. DTK, sosyolojik realetiyi dikkate alarak siyasi parti sıfatını alan bu yapının görünen yüzüne meşruiyeti dayatıp yeryüzünde tutarak, en azından nötrleştirebilir.
İkincisi; çeperinde bulunduğu halde Kürt hareketinin kaynaklarına bakma tenezzülünde bulunmayarak, İslamofobi nöbetleri geçirip milliyetsizleşmeyi göze alanların koalisyonu. Sağ ve sol Kemalizmin kirlettiği kuyulardan afiyetle nasiplenerek beyaz Türkçülüğün laiklik illüzyonuna mest olup uyuşanları gözardı etmeden Alevi halkımıza siper olunmalı. DTK, arkaik ve sol maskeli ırkçılığın abanmaya çalıştığı bu alandaki halkımızın gerçek temsilcilerinin özgünlüğüne saygı duyarak; dikte etmek yerine olduğu gibi kabullenip milli şuur sunmalı.

Amed'den bakmak

DTK, herhangi bir siyasi parti gibi değil, Kuzey Kürdistan'ın bütün renklerinin yan yana durabildiği, seslerini duyurabildiği, iç sorunlarına çözüm bulabildiği, gönüllü rızanın üretilebildiği itirazsız bir üst organ olabilmeli. Gözünü Ankara'ya dikenlerin değil, Amed'i merkez alanların yüzü olmaya devam etmeli. İçinde bulunduğumuz dönem, Kürt halkına gülsuyunun TOMA'lardan sıkıldığı dönemdir. Aynı TOMA'lardan tazyikli su sıkıldığını, asıl derdimizin TOMA'ların varlığı olduğunu bilelim. Bu da kurumsallaşan iradenin kolektif şuurla donanmasıyla olur.

Kaynak: http://tuncelfikret.blogspot.com
İletişim: https://twitter.com/tuncelfikret

1 yorum:

  1. Merhaba abi, yıllardır yazılarını okurum, sonra döner yine okurum. Yazmadığın zamanlar eski yazılarına göz atarım. Hepsi birbirinden güzel, hepsi halkının yanında saf tutan bilincin eserleri. Kaleminin keskinliği, sözünün sadeliği daim olsun. Sözün hiç bitmesin

    YanıtlaSil