Kürt isyan hareketlerinin hiçbiri Türkleri hedef
almadı. Türkleri aşağılayan, küçümseyen, reddeden ve düşman gören tek bir Kürt
organizasyonu olmadı. Bu sadece 90 yıllık cumhuriyet dönemi için değil, öncesi
ve Kürdistan'ın diğer parçaları için de geçerli. Siyasi çizgileri ne olursa
olsun böyleydi, böyledir. Özellikle Kuzey'de Koçgirî'den Şêx Said (r.a.),
Dêrsim, Agirî'ye kadar bu özellik korunuyor. Sonrasında zaten sosyalist
düşünceyle beslenen kadrolar öncülük ettiği için hayat bulmuyor. Bugün de
amiral gemisi konumunda olan PKK, kuruluş aşamasından itibaren hem bileşenleri hem
ideolojik donanımının gereği buna tevessül etmemiştir. Klasik ulusal kurtuluşçu
çizgiyi terkettiğinde de zaten birlikte yaşamaya yöneldiği için doğasına
aykırıydı. Sorun ve hedef Türkler değil, devletleridir.
Buna rağmen nedir bu telaş?
Anıları depreşince minnacık duyarlılığı ile 20
milyon insanın, insan olarak tanınma çabalarını eşitleyen ve buna dayanarak
kaderleri hakkında hüküm verme meşruiyeti aparan okur-yazarlar. Miadını
doldurmuş uyarlamalar üzerine bina ettikleri siyaset teorilerini hem şoklayıp
hem de soğuk zincirini defalarca kırdıkları için artık Ergenekon ve Kemalizm
çukurunda kesifleşen agresif teşkilatçılar. Bir Kemalizm mucizesi olan zatın
başkanlık ettiği kurucu partinin bilumum bileşenleri. Sosyolojiye sırtını
dönmüş kendi psikolojik buhranında Allah'ı dert edip konformizmine halel
gelmemesini tüttürenler. Fedakar bir kuşağın mirası üzerinde on yıllardır
tepinip sabitlenirken küçülen ama lafını devleştirmekten sakınmayan arkaik
kırıntılar…
Tanrıları ulus-devletin kendilerine farz kıldığı milliyetçilik
dininin çılgınlık nöbeti eşliğinde egemenlik zikrinde coşan elitistler.
Gaspedilen İslam ile kavmi fetihlerinin tarihsel birlikteliğini geleceğe de
taşımak isterken uhrevi bir perdelemeyi tercih edip sinsi sessizlikte büyümeye
çalışan çakma münevverler. Katliam fetvasının ardından doğru örnekten yanlış
sulh öneren emekli vaiz/muvazzaf şeyh ve talebeleri. Uluyan cinsi sokağa
salmakla tehdit etmeye başlayan aksiyoner ırkçılar. Çatırdayan egemenliklerini
artık zorla da ayakta tutamayacaklarını anlayıp makas değiştiren yeni devlet
treninin mürettebatı ve seccadeleriyle birinci sınıf kompartımana yerleşen
yolcuları. Bir yandan Kürtlere göz kırparken, diğer yandan ellerini iktidarın
nimetlerine daldırıp kafalarını okşatmak için uzatanlar...
Hepiniz 'Türk'sünüz. Mutlu olun. Utanmayın,
sıkılmayın ve gocunmayın. Hep gurur duydunuz, duymaya devam edin. Etnik
adınızla çok yaşayın. Kendinizi nasıl tarif ediyorsanız, adınızın kapsamını ne
kadar genişletiyorsanız genişletin. Aşiret, kavim, toplum, halk, ulus, millet,
milletler üstü; alt kimlik, üst kimlik, kimlikler üstü; etnik kimlik, hukuksal
kimlik, anayasal kimlik…
Hala anlamadınız mı?
20 milyon Kürt bunların hiçbirine dahil olmak
istemiyor. Hakkınızı yemeyelim. Uzun zaman ayırdınız; çok uğraştınız, büyük bedeller
verdiniz ve ödettiniz. Kürt toplumunu toprağıyla birlikte altüst ettiniz. Her
dönemin donanımına uygun ameliyatlarla uzuvlarıyla oynadınız, yara bere içinde
bıraktınız. Terbiye etmek için bütün yöntemleri cömertçe kullandınız.
İmparatorluktan yapay bir devlete sıkıştırılmanın bütün hıncını üzerlerine
kustunuz. Kirlettiniz, aşağıladınız, parça parça koparıp devşirdiniz,
kendinizden kattınız...
Olmadı, olmuyor, olmayacak. Bitmedi, bitmiyor,
bitmeyecek. Ya birlikte eşit ya da yan yana yaşamayı kabul etmekten öte yol
kalmadı...
Kötülüğünüzün hedefindeki Kürtlerle yetinmediniz.
Devletiniz ile birlikte hem Türk halkını hem de son sığınak olarak 'Türk' olmayı
içine sindirenleri iğdiş ettiniz. Devletinizin kutsal payesini artırırken
onların paryalığını katmerleştirdiniz. 90 yıldır zihinlerini yalanlarınızla
enfekte ettiniz. Gözü, kulağı, elleri devlete açık bir modda tutmayı
başardınız. Şimdi devletiniz kaotik ayrılıktansa restorasyonla yeni bir
ittifaka kulaç atmaya çalışırken sizler yüzleşmekten korkup hem hünkürerek
ağlıyor hem de vebalinizin eseri 'Türk hassasiyeti' ile tehditler
savuruyorsunuz. Alışıksınız, bekliyorsunuz; kutsal devletiniz dönüp size
gerçeği itiraf etmeli. Ardından da maalesef yine ondan aldığınız yetkiyle Türk
halkının karşısına çıkarak anlatmalısınız. Niçin yalan söylediğinizi, bunun
bedellerini izah edip özür/af dilemelisiniz. 'Türk hassasiyeti', sizin
heyulanız; bu heyulayla Kürtler değil, siz uğraşacaksınız.
Kaynak:
http://tuncelfikret.blogspot.com
İletişim:
https://twitter.com/tuncelfikret
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder