27 Kasım 2009 Cuma

Kût, Kêzik ve Kutbettin(23 Subat 2009)


Türk Başbakan nihayet bütün güçleriyle Amed’de bir miting yaptı ve gitti. Şunu hemen belirtelim ki; Amed, mitingte yoktu. Mitinge, tercihini yapmış Diyarbakır’daki misafirler, 8 AKP’linin ve bilumum Türk patentli cemaat devşirmeleri vardı. Bir devletin Başbakan’ı işgal ettiği bir coğrafyaya her halükarda gider ama rahat gitmez; tereddütlüdür, yüksek güvenliklidir, dolaylı mesajlarla yüklüdür, omurgasına monte edilmiş işbirlikçi iliğe rağmen titrek dizlidir.

Eğer bu Başbakan, Türk-İslam tornasından çıkmış, Türk devlet geleneğinin çıkınındaki ikinci yedek ‘islamcılığın’ sosuna da bulanmış bir konjonktürel figüran ise elinde düşürmediği ve bir tarafında münafıklık diğer tarafından hilekarlık akan kılıcının parlaklığının farkında oluruz. Amed’in gözü kamaşmaz... Türk devletinin kocaman bir ırkçılık üzerine oturttuğu eğreti bir cumhuriyet sopasının uçlarında ‘Kemalizm’ ve ‘İslamcılık’ın tahterevallisini bilir...

Son mitinglerinde artık Kanuni, Yavuz ve Fatih’ten alıntılar ile ‘Büyük Türkiye’ gibi yanılsamaları ciddi ciddi Neo Osmanlıcılık üzerine bina etmeye çalışan Türk Başbakan’ın Amed’deki konuşmaları üzerinde çok durmanın anlamı yok. Çünkü Türk Başbakan’ın adlı adınca Kürt meselesi ve Kürt halkına, savaşın bir tarafı olarak söylediği yeni bir şey yok. Sadece savaşı kazanmaya yönelik geliştirdiği yeni argümanlar dizisine çektiği seçim cilası var. Dolayısıyla kendi coğrafyamızın ucube yarasına dokunup bitirelim. Elbette şunun farkındayız; üniversitede kurgulanan bir organizasyonu dünyanın en güçlü halk hareketlerinden biri haline getiren Kürt halkıdır. Ortadoğu’nun en köklü üç egemen unsuruna karşı yüzyıllardır mücadele eden ve bugün hala Türk ve Fars devletlerine karşı muazzam bir direniş geliştiren Kürt halkıdır. Yüzyılların yarattığı tahribatın rehin aldığı, egemenin kendi içindeki kılcal damarı da olan bu halkın çürümüş yanıdır. 80 bine ulaşan korucu sayısı ile AKP şahsında sisteme eklemlenen yeni işbirlikçi kesim maalesef bu çürümüşlüğün tezahürüdür. Kuzey Kürdistan’da her zaman Türk iktidar gücüne teşne olan bir kesim vardır. Halkın deyimiyle sistem bunları ‘Kût’ ile beslemektedir. ‘Kût’: Yere gömülü tandırda yakılan tezektir. Açılarak tandırın iç çeperine yapıştırılan hamur tutmaz ve tezek közüne düşerse toparlanarak pişer ama insana yedirmezler. Ev sahibinin köpeğinin önüne atılır. Bunun adı ‘Kût’ ve bekleyeni çoktur.

Ben AKP mitingini başından sonuna kadar izledim; sahne kuruluş aşaması dahil... Evet, bir sistemi/anlayışı sorgulayacağız ama bizim gibi toplumlarda örneklemeler daha izah edici olur. AKP’nin Büyükşehir Belediye Başkan adayı aynı zaman AKP Milletvekili olan Kutbettin Arzu’dur. Arzu, kalburüstü Kürt işbirlikçisinin Türk İslamclığıyla sorunu olmayan kesiminin bir prototipidir. İnsani ve doğal hasletlerini yitirip ekonomik gücüyle varolmanın yarattığı pişkin insanımızdır. Ama kentin adı Amed olunca dili dolanır. Alt metinler servis edilir. Sahneye çıktığında haliyle efendisi düşünülerek tasarlanan kürsüye ‘az’ geldi. Bu durumdan efendisinin iltifatını hatırlatarak yanındakilerin alaycı bakışından kurtulmaya çalıştı; biri Tarım Bakanı Eker diğeri de yine milletvekili Arslan el ense güldüler.

İkinci sahne çıkarmasında bu kez kürsüyü arkasında bıraktılar ve tek başına kürsünün önünde kaldı. İşte o an yüzüne, gözlerine ve endamına baktım. Altını ıslatan bir çocuğun mahçubiyeti yoktu. Hayır, bu değildi. Daha ağırdı. Kale metaforuna atfen ‘Diyarbakır’a kapı açıldı’ diyen Mehmet Metiner’in kulağı da çınlasın. Şuydu: Annesiyle zina halinde yakalanmış müezzinin mahçubiyetiydi.

Başlıktaki ‘Kêzik’i mi soruyorsunuz?
Hani efendisi sahneye çağırdığı Kutbettin’in üçüncü kez başını okşarken ‘Kutbettin atom karınca gibidir’ demişti ya. Atom karınca her ne kadar kentin polisiyle işbirliği de yapsa nihayetinde kötüleri hedef alırdı. Ona haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Bu gerekçeyle Kutbettin için ‘Kêzik’ ama ‘Kêzikê Rêxê’ demek daha isabetli olur. O da şudur: Hayvan-Eklembacaklı-Böcek-Kın kanatlı... yanisi de şudur: dışkıyla beslenen böceklerin ortak adıdır. Sonuç olarak Kût, Kêzik ve Kutbettin sadece ‘Sezai Karakoç’un Diyarbakırı’na aittir. Ahmed Arif’in Amedi ise engerekler ve çıyanlara nerede olursa olsun tükürmesini bilir.

TUNCEL FİKRET
http://twitter.com/tuncelfikret

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder