27 Kasım 2009 Cuma

One minute Primeminister(31 Ocak 2009)

Öldürmeyi siz de iyi bilirsiniz

Kürtlerin öldürülmesinde bir an bile tereddüt göstermeyen, ‘çocuk ve kadın da olsa gerekeni yapın’ diyen Türk Başbakanı Erdoğan, İsrail’e “öldürmeye gelince siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz” diyerek insan hakları havarisi kesildi.
Türk Başbakan Recep T. Erdoğan, Davos’ta katıldığı Gazze konulu panelde yaptığı tartışmadaki söylemleri ve tavrı ile tartışılıyor. Türk Başbakan ve eşinin bir aydır Filistin için gösterdiği ‘çabalar’ ve döktükleri ‘gözyaşı’ konuşuluyor. Peki 20 milyon Kürt’ün en temel insani haklarından mahrum bırakan, onlara karşı kirli bir savaş sürdüren Türk egemenlik sisteminin yeni temsilcisinin İsrail’e yönelik ‘öldürme bilgisi’ ve ‘insanlık’ sorgulaması kocaman bir ikiyüzlülük/münafıklık değil mi?

Öncellikle şunları belirtmekte fayda var: Türk İslamcılığı’nın temel esin kaynağı Filistin mazlumiyeti ve Humeyni galibiyetine dayanır. Bu İslamcılık, 28 Şubat askeri operasyonu sonrası geçirdiği metamorfoz ile yepyeni bir ambalaj ama ekonomik büyümeyle de yeni bir içerik kazandı. 1920’lerde kalan Kemalizmi de aşarak yeniden İttihatçılığa sarılan Cumhuriyet’in kurucu ideolojisi karşısında Batı dünyasının büyük desteğini aldı. Laiklik koruması altında ‘Reformcu islamcılar’ın Ortadoğu rol model özelliği desteklendi. Ancak kökler ile arasındaki makas açıldıkça ‘eski mücahit kardeşlerin’ iktidara zemin hazırlayan yerel seçimlerdeki oy kırpma olasılığı endişeyle karşılandı. Davos hamlesi, Saadet Partisi’ne tek bir oy bırakmadı. Peki sadece bununla izah edilir mi?

Hayır, çünkü: AKP, iktidarı boyunca sağlamcı manevralar yaptı. ‘Güç’ karşısında en pragmatik hamleleri kolladı. Çoğu zaman da başarılı oldu. ABD ile işbirliğinde askeri cenahla eşit olmayı sağlama, askeri cenah karşısında içerden partner yaratma, devlet mekanizmasında zamana yayılan dönüşümü gerçekleştirme gibi... İşte bütün bunlar ona Ortadoğu’da imkanlar sundu. İran ve Suriye ile hatta Irak’ı katarak anti Kürt ittifakı geliştirmesi. Dış Politika Danışmanı Ahmet Davutoğlu’nun Neo-Osmanlıcılık paradigmasını proaktif yönelimle harmanlaması, ‘ben de en azından bölgesel bir gücüm’ dedirtti. İsrail karşısında geliştirdiği tutumun görünür yanı itibariyle iki dayanağı ve amacı için de hedefine ulaştı. Türkiye-İsrail ilişkileri ne olur?

Şimdilik iki tarafa göre de bir şey olacağı yok. Türk ordusu, ilişkilerin stratejik ve derin olduğunu ve devam edeceğini açıkladı. Erdoğan, ‘Davos Fatihi’ ünvanını Türk ve Arap kamuoyunda pazarlarken; sinirlerini çekti; moderatöre yüklenmeyi tercih etti. İsrail Cumhurbaşkanı da ‘üzülmekle’ birlikte ‘Türkiye’yi İran’a tercih ediyoruz’ dedi. Sonrasını göreceğiz. Türkiye mücizevi bir makas değişikliğine gitmeyecekse anlaşırlar. Birbirlerine ihtiyaçları var...

Türkiye barbarlığı

Başbakan Erdoğan, ‘İsrail barbarlığı’ndan söz edip, onlara Tevrat’tan ‘öldürmeme’ emirlerini hatırlatıyor. İsrail’in, başka topraklardaki varlığı, çocukları öldürmesi, sivil alanlara yönelik saldırı ve ambargoları için köpürüyor. Peki Erdoğan’ın başbakanı olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 85 yıldır Kürtlere ve Kürdistan’da yaptığı nedir? Türk egemenlik sistemi altındaki nüfusu 20 milyonu bulan Kürtler yukarıda sayılanlarla muhatap değil mi? Sadece AKP’nin hükümet ettiği bu 7 yıl içinde savaşa verilen kurban sayısı 10 bine ulaştı. Kuzey Kürdistan adeta yeniden işgal edildi. Bütün aktif savaş gücü Kürdistan’a yöneldi. Bırakın PKK’yi, Kürtlerin Meclis’te grubu bulunan partisi DTP muhatap bile alınmadı. Halbuki Başbakan dünyaya Hamas’ı pazarlıyor. İsrail’den aldığı uluslararası sıvazlamanın yanı sıra askeri-teknolojik destekle Kürdistan’ı bombalıyor. Toplam 17 bine yakın faili meçhul cinayetin sorumluları henüz yargılanmadı. Binlerce insanın mezarı dahi bulunmadı. Son 7 yılda devlet güçlerine taş atıkları için öldürülen çocukların yanı sıra halen yüzlerce çocuk yarım asra varan cezalarla yargılanıyor.

Varlığını bile kabullenmiyorsun

İsrail’in KADİMA’sı bile nihayetinde iki devletli çözüme razı. Peki Türkiye’nin AKP’si Kürtlere nasıl bir çözüm öneriyor. AKP’nin yönettiği Türk devleti, Kürtler’e anadillerinde eğitim hakkını bile ‘bekara karı boşamak’ penceresinden değerlendiriyor ve talep etmeyi suç sayıyor. Yerel yönetimlerine bile tahammül etmiyor. AKP’ye eklemlenmiş ve Türk varlığına entegre olmuş bir ‘Kürt yığını’ isteniyor. ‘Neo-Osmanlıcılık şemsiyesi geniştir. Kabullenip yerinizi alın’ deniyor.

Güney’e saldırılar bir yılı geçti

16 Aralık 2007 tarihinde gerilla alanlarına hava saldırısı gerçekleştirildi. Gerilla kaynaklarına göre şimdiye kadar hava saldırıları 70’i aştı. 100’e yakın sefer top atışı yapıldı. TC ordusu tarafından bu tarihten itibaren başlatılan tüm saldırılarda en büyük zararı sivil halk gördü. Eski köy ve yerleşim yerlerinin yanı sıra, sivil halkın yaşadığı bazı köyleri de hedef alan bu saldırılarda sivillere ait ev, bahçe ve tarlalar zarar gördü, yüzlerce küçük ve büyük baş hayvan telef oldu. Saldırılar sonucunda onlarca kilometrelik ormanlık alan yanarak kül oldu. Camiler, okullar, sağlık ocakları, köprüler tahrip edildi. Şimdiye kadar 50’den fazla köy boşaltılmak zorunda kalındı. Binlerce insan yerlerini terketmek zorunda kaldı. Kurulan mülteci kampı sayısı üçü buldu. Üstelik Türk devleti bu saldırıları İran ile hem eşgüdümlü hem de kimi zaman eşzamanlı gerçekleştirdi. ABD ve İsrail’in öncülüğündeki uluslararası güçler de diplomatik destekle yetinmeyerek aktif askeri destek de sundular. Ve bu tablo devam ediyor.

7 yılın eksik dökümü

AKP’nin iktidarda olduğu 7 yılın eksik dökümü bile ortaya korkunç rakamlar çıkarıyor. Üstelik bu sürenin 4 yılında tek taraflı ateşkes vardı. Türkiye’de, 2002 yılında faili meçhul cinayetlerde 75 kişi, yargısız infazlar sonucu 40 kişi, gözaltında 5 kişi yaşamını yitirdi. 632 kişi, gözaltında işkence ve kötü muameleye maruz kaldı. Yıl boyunca toplam 31 bin 217 kişinin gözaltına alındığı Türkiye’de, 200 gazeteci tutuklandı. Cezaevlerinde 20 mahkum, ölüm orucu nedeniyle öldü. Bir yıl boyunca 20 kitap toplatıldı. Bir yılda 108 radyo ve televizyonun toplam 3 bin 220 gün kapatıldığı Türkiye’de 10 gazete ve dergi toplam 78 gün yayınına ara verdi. 5’i dernek, 1’i vakıf, 1’i de enstitü olmak üzere 7 sivil toplum kuruluşu da kapatıldı. 228 kişi, düşüncelerini ifade ettikleri için toplam 362 yıl 7 ay hapis cezası ve 144 milyar 164 milyon lira para cezasına çarptırıldı. Kürtçe dilekçe verdikleri için 7 kişiye 26 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Çocuklarına Kürtçe isim vermek isteyen 36 kişi hakkında dava açıldı. Anadilde eğitim isteyen 980 öğrenci, 1 hafta ile 1 yıl arasında uzaklaştırma cezası aldı.

İHD’nin 2003 yılı raporuna göre bin 391 kişi işkenceye maruz kaldı. Gözaltında, cezaevlerinde ve faili meçhul saldırılarda 72 kişi yaşamını yitirdi. 198 müzik kaseti ve 23 kitap yasaklandı. 24 gazete ve dergi kapatıldı. Düşüncelerini ifade edenlere karşı açılan 153 davada yargılanan 851 kişi için toplam 3 bin 107 yıl hapis istendi; 283 kişi toplam 276 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 736 kişi sürgün edildi.

İnsan hakları ihlalleri 2004 yılı bilançosu da ağırdı. 240 kişi çatışmada yaşamını yitirdi; 126 kişi yaralandı. Faili meçhul cinayetler ve yargısız infazlar sonucu 68 kişi yaşamını yitirdi; 56 kişi yaralandı. Mayınlar ve savaş artıkları 2004 yılında da can almaya devam etti. Bu nedenle 59 kişi öldü, 52 kişi yaralandı ve 17 büyükbaş hayvan telef oldu. Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi olan işkence konusunda da durum farklı değil. 2004 yılında 843 kişi işkence ve kötü muameleye maruz kaldı. Kaçırma ve tehditler buna dahil değildir. Keyfi gözaltı olarak değerlendirdiğimiz 6 bin 391 gözaltı yaşandı. Demokrasilerin olmazsa olmaz temel özgürlük alanı olan İfade Özgürlüğü alanına baktığımızda da, 2004 yılı içerisinde 31 etkinliğin yasaklandığını, 9 kitap, dergi ve gazetenin yasaklanıp, toplatıldığını; 20 gazete ve yayın organına baskın düzenlendiğini tespit ediyoruz. 2004 yılı içerisinde düşüncelerinden dolayı 467 kişi hakkında 78 dava açılıp, bin 557 yıl 2 ay hapis cezası istendi. Toplantı ve Gösteri Özgürlüğü ile ilgili olarak da, 124 etkinliğe polis tarafından müdahale edildi, 8 etkinliğe izin verilmedi, bu konularla ilgili 36 soruşturma açıldı. Bunlardan 11’inde 146 Eğitim-Sen üyesi, 12 KESK üyesi, 7 doktor ve 52 siyasi parti ve dernek üyesi çeşitli cezalara çarptırıldı. Örgütlenme Özgürlüğü alanında, 15 kuruluş polis baskınına uğradı. Toplam 41 kişiyi kapsayan 8 soruşturma açıldı. 23 siyasi parti ve örgüt hakkında kapatma davası açıldı.

İnsan Hakları Derneği’ne göre 2005 yılı da hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi bakımından kaybedilmiş bir yıldı. İşkence ve kötü muameleyle ilgili vaka sayısı 825. Milliyetçilik kışkırtıldı, derin devlet yeniden ortaya çıktı, Kürt sorununda adım atılmadı. TCK’nin 301. ve 216. maddeleri kadar, 288. ve 277. maddeleri de ifade özgürlüğünün önünde engel olmayı sürdürdü.

2006 yılında meydana gelen çatışmalarda 196’sı devlet görevlisi, 147’si gerilla ve 2’si sivil olmak üzere 345 kişi hayatını kaybetti. Mayın ve diğer patlayıcılar sebebiyle 40 ölüm gerçekleşti. Faili meçhul 20 ölüm meydana geldiği belirtildi. Düşünce, ifade ve inanç özgürlüğü alanında, 2006’da toplam 107 dosyada 513 kişiye dava açıldı. Aynı alanda 226 kişi mahkum oldu. Türkiye’nin AB üyelik sürecinin başladığı 17 Aralık 2004 yılından itibaren hak ihlalleri kademeli olarak arttı. 2007 yılı raporu da bunun göstergesi. Kürt illerindeki hak ihlalleri 2007 yılında yüzde 250 arttı. İHD’nin verilerine göre, 19 kişi yargısız infaz sonucunda öldürüldü. Aynı verilere göre, 56 kişi faili meçhul cinayetlerde hayatını kaybetti. Verilere göre, 191’si devlet görevlisi, 196’sı gerilla ve 6’sı sivil olmak üzere toplam 393 kişi çatışmalarda öldü. Yine toplam 800 kişi ise yaralandı. Mayın ve serbest patlayıcılar sonucunda 9’u çocuk 15 kişi hayatını kaybetti, 22’si çocuk olmak üzere toplam 54 kişi ise yaralandı. 2007 yılı içerisinde toplam 2 bin 681 kişi gözaltına alındı; 147 kaçırma, tehdit ve ajanlık vakası meydana geldi; toplam 730 kişi tutuklandı. 232 kişi gözaltında işkence ve kötü muameleye maruz kaldı. Bin 528 kişi düşüncelerini ifade ettiği için soruşturmaya tabi tutuldu; 912 kişi hakkında düşüncelerini ifade ettiği için dava açıldı ve 534 kişi hakkında da cezaya hükmedildi.

İHD verilerine göre, 2003 yılında toplam hak ihlali 6 bin 472 iken, 2004 yılında 7 bin 208, 2006 yılında 7 bin 733 iken 2007 yılında tam 2.5 kat artarak 18 bin 479’a yükseldi. İnsan Hakları Vakfı’nın 2008’de saptadığı 37 yargısız infaz, 45 gözaltında ya da cezaevinde ölüm vakası var. 2008 yılında Kürdistan’daki insan hakları ihlallerinde ciddi bir artış meydana geldi. Hak ihlali sayısı 2008’de 35 bin 992’ye çıktı.

TUNCEL FİKRET
http://twitter.com/tuncelfikret

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder