27 Kasım 2009 Cuma

Ruşen Doğan Yasin Çakır (04 Eylül 2009)


Vatan yazarı Ruşen Çakır, Türk medyası içinde ‘sol’dan ‘islam’a; ‘düzen’den Kürt meselesine bakabilen bir kalem. Teslim edelim, çoğu zaman hakkını da vermiştir.



Başlıl








Son dönemlerde ‘Ergenekon ve cemaat’ eksenindeki tutuk tavrından dolayı ezilen ve sayfalarca savunma dizmek zorunda kalan Çakır, Kürt tarafının eylemsizlik kararının ardından başlayan süreçte ciddi yanlış okumalardan örülü çıkarımlar yaptı. Farklı referanslara rağmen Nihat Ali Özcan ve Yalçın Akdoğan ile paralel durmakta beis görmeyen Çakır’ın, kendi özgün, objektif tahlillerine güvenmesinin daha isabetli olacağına inanıyoruz. Cumhurbaşkanlığı’ndan Ahmet Sever ve Başbakanlık’tan da Yalçın Akdoğan’ın kıskacında olan Çakır’ın özellikle Akdoğan’la ver-kaç halinde yanlış kaleye koşturması, kendisinin birikimine ve mesleki yetisine kötülüktür.

Aa tesadüfe bakın!

Çakır, Amed merkezli gözlemlerine dayanan dünkü yazısının, kurgu-kavram-önerme bütünlüğü ile Yalçın Akdoğan’ın Yeni Şafak’taki ‘DTP neyi diretiyor’ başlık yazısında özetlenmesi, yukarda bahsettiğimiz dramatik duruşun tezahürü oldu. “Kürt hareketinde güvercinler şahin, şahinler güvercin oluyor” diyen Vatan yazarı Çakır, Akdoğan’ın “Son Kürt açılımı, devlette bir ‘paradigma değişimi’nin, en azından böyle bir arayışın ürünü” iddiasını birinci veri kabul ederek, Kürt hareketine yöneliyor. Üstelik “statükoyu altüst eden bu girişim” gibi abartılı, son beş günün hiçbir resmi açıklamasıyla uyuşmayan bir savla. Çakır’a göre, ‘açılım’ Kürt siyasi haraketi içinde de ezberleri bozmuş. ‘Açılım’ın azameti karşısında büyülenen Çakır, merhametini esirgemeyerek, birçok kişinin bilinen imajlarına aykırı davranmalarını da doğal bir gelişme olarak görüyor.

Çakır bunları bilir

Çakır, Amed mitingindeki konuşmalarına dayanarak, Emine Ayna ve Hatip Dicle’nin değişime ayak dirediğini ileri sürüyor. Peki Çakır, bunu nerden anlıyor? PKK ve Öcalan ile ilgili tespitlerden. Kürt meselesi ve aktörleri ile bu kadar haşır neşir olan Çakır, bunların yeni olmadığını, Kürtlerin tarihsel miraslarından süzdükleri tecrübeden dolayı korumaya aldıkları onursal bir refleks olduğunun farkında değil mi? Elbette, hem bunların farkında hem de iki faktör ve/veya aktörün toplumsal ifadesinin...

Kraldan çok kralcı

Hızını alamayan Çakır, Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un sözlerini, duruşlarını da kendi ifadesiyle ‘bardağın boş tarafından bakarak’ savına argüman yapmaya zorluyor. Alındığı nokta yine PKK ve Öcalan. Osman Baydemir ve Leyla Zana ile ilgili çözümlemeler de yapan Ruşen Çakır, nihayet esas soruna geliyor. Burda da yine kendisi değil, zikrettiğimiz iki merkezin kıskacındaki Türk medya mensubu konumuna adapte oluyor. Şöyle diyor: PKK’yı fiilen yöneten Murat Karayılan, “Öcalan olmazsa biz, biz olmazsak DTP” gibi bir cümleyi rahatlıkla kurabilirken DTP’yi yöneten isimler “Muhatap Öcalan ve PKK’dır” diyerek sorumluluktan kaçıyorlar. (...) Özetle klasik bir “kraldan çok kralcı”lık oynu oynanıyor ve “kral” her kimse, çok geçmeden bu oyundan rahatsızlığını dile getirebilir.

Paslar tam isabet

Çakır’ın temel savını ‘kraldan daha kralcı’, ‘PKK ve Öcalan’, ‘Şahin-Güvercin’ izahatlarını akılda tutarak, aynı gün Şafak’ta yayınlanan Yalçın Akdoğan’ın(Yasin Doğan) ‘DTP’nin ürkütücü söylemi süreci zorlaştırıyor…’ başlıklı yazısına gelelim. Akdoğan, yine kibir deryasında kulaç atarak ve maalesef akademik titrinin hakkını vermeyerek, çarpıtmayla başlıyor. Çok önemli değil belki ama ‘DTP’nin yaklaşık 30-40 bin kişinin katılımıyla gerçekleştirdiği Diyarbakır mitingi’ hatırlatmasındaki rakamın anlamı ne? Geçelim. Akdoğan, mitingdeki söylemleri ‘ibret verici’ bulmuş ve hemen Ruşen Çakır’dan pası alıyor: “Ruşen Çakır’ın ifadesiyle MHP ve CHP’yi sevindirecek, onların çözümsüzlük anlayışına güç verecek söylemler bunlar...”

Açılımdan murad neymiş?

Akdoğan’a göre; “DTP, demokratik açılım sürecini, siyasal Kürtçülüğün sıçrama tahtası haline getirmeye çalışıyor. Öcalan’ı kurtarmaya, PKK’yı meşrulaştırmaya indirgenmiş durumda. Bu aslında, ‘biz çözüm istemiyoruz’ demenin başka bir yoludur. Türk devletinin kırmızı çizgilerini Hükümet ve Genelkurmay’dan önce deklare eden Akdoğan, tekrar bize ‘açılımı’ özetliyor. Hükümetin açılımla yapmak istediğinin kendi vatandaşlarının sorunlarını çözmek ve Türkiye’nin bütünlüğünü pekiştirmek; açılımdan muradın, PKK’nin silah bırakması ve dağılması, olduğunu ifade eden Akdoğan, DTP’ye tehditler savuruyor.

Çok ilginçtir

PKK ve Öcalan söylemleriyle kendi meşruiyet zeminlerini de kaybedeceklerini çekinmeden dillendiren Akdoğan, yine Çakır’dan pas alıyor: “DTP’lilerin bugünkü hali ‘kraldan çok kralcılık yapmaya’ benziyor.”

“DTP’de güvercin gibi görünenlerin sertleştiği, şahin görünenlerin yumuşadığı bir görüntü var” diyor Akdoğan. Görüntü, aslında Ruşen Çakır aynasının ona gösterdiğidir. Aynı gün iki zat da “Örgüte yakın olan radikal isimler çözüm sürecine yönelik iyimserlik pompalarken, daha makul görünenlerin süreci sert şekilde eleştirmeye başlaması ilginçtir” diyebiliyor. Çok ilginçtir(!)

Türkiye gerçekliği ne?

Başbakan Erdoğan’ın başdanışmanı, metin yazarı Akdoğan, “DTP’liler çözüm sürecinin başarılı olabilmesi için öncelikle Türkiye gerçeğini kabullenmek, tüm Türkiye’nin kabul edebileceği bir duyarlılıkla hareket etmek durumundadır. Farklı kesimleri tahrik eden, çözüm sürecini destekleyen insanları bile ürküten pervasız söylemler sorunu daha da derinleştirir” diyor. Bu pervasız cümlelerin ardından Doç. Akdoğan’a yine Pendik Belediyesi’ni hatırlatmayacağız ve ‘cahil’ demeyeceğiz. Sadece şu öneride bulunacağız: Lütfen git Ruşen Çakır ve Nihat Ali Özcan’a sor. Kürtler, Bu Türkiye gerçekliğini kabul eder mi? 86 yıldır niye senin kutsadığın Türkiye gerçekliğine itiraz ediyorlar. En azından PKK tarihini biliyorlar.

TUNCEL FİKRET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder