24 Nisan 2006 Pazartesi

Topyekün savaş seferberliği

(24 NİSAN 2006)- 7. Kolordu Komutanı olduğundan beri K. Kürdistan’daki infaz ve toplu cinayetleri komuta ederek mevcut yasaları bile ‘takmayan’ müstakbel Türk Genelkurmay Başkanı Mehmet Yaşar Büyükanıt, barış sözcüğüne tahammülünün olmadığını ve Kürtlere karşı topyekün savaşta ısrarlı olduğunu dün yine deklare etti. Şemdinli iddianamesinde çeteciliği ve kontrgerillanın başında olduğu delillerle tespit edilmesine rağmen, siyaset-yargı-medya üçlemesini rehin alarak, hükmünü sürdüren Büyükanıt, topyekün savaş konseptini yürüteceklerini açıkladı. Büyükanıt, Savcı Sarıkaya’nın görevden alınması ve Güney’e saldırı konularında yorum yapmadı; ancak Kuzey Kürdistan’daki mevcut durumu ‘normal’ olarak tanımlayıp ‘seferberlik’ halinin olmadığına şükretti. Şimdi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin seferberlik sistemi ve savaşı hali tanımlamalarına bakıp içinde bulunulan süreçle kıyaslayalım.
TSK’ye göre seferberliğini tanımı: “...devletin tüm güç ve kaynaklarının, başta askeri güç olmak üzere, savaşın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde; hazırlanması, toplanması, tertiplenmesi ve kullanılmasına ilişkin bütün faaliyetlerin uygulandığı, hak ve hürriyetlerin kanunlarla kısmen veya tamamen sınırlandırıldığı haldir.” (2941 Sayılı Seferberlik Savaş Hali Kanunu Md.:3)
Uygulama alanı bakımından kısmi seferberlik: “Yurdun belirli bir veya birkaç bölgesinde uygulanır.”
Kapsam bakımından Milli Seferberlik: “Silahlı Kuvvetler dışındaki Milli Güç unsurlarını kapsar.”
Savaş hali: “Savaş ilanına karar verilmesinden bu halin kaldırıldığının ilan edilmesine kadar devam eden süre içinde hak ve hürriyetlerin kanunlarla kısmen veya tamamen sınırlandırıldığı durumdur.”
Yine ‘yasal’ olarak seferberliğin ilanının nasıl yapılacağı şöyle açıklanır: ”Savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi, ayaklanma olması, vatan veya cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışmanın veya ülkenin ve milletin bölünmezliğini işten ve dıştan tehlikeye düşüren davranışların ortaya çıkması hallerinde, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik Kurulu’nun da görüşünü aldıktan sonra genel veya kısmî seferberlik ilânına karar verir.”
Şimdi de mevcut duruma bakalım.
AB sürecini içine sindiremeyen TSK, ‘yendik’ dediği Kürt hareketinin toplumsal tabanının gittikçe güçlendiğini, yasal açılımların birer lütuf yerine, olması gerekenler olarak algılandığını, Kuzey Kürtlerinin ‘yerel iktidara’ geldiğini ve imha-tecrit-marjinal kılma üçlemesinin tutmadığını gördü. Buna bir de Güney Kürtlerinin devletleşme çabası eklenince TSK’nin geleneksel refleksleri devreye girdi. Hakkari ve çevresinde Türk devlet güçleri tarafından gerçekleştirilen ve manipüle edilen bombalamaların 9 Kasım 2005 günü Şemdinli’de gerçekleştirileninde halk, failleri suçüstü yakalayalarak, kontrgerillayı deşifre etti. Olayı araştıran Van Savcısı, son gelişmeler ışığında özel savaşı sorguladı ve asker-sivil militarist bürokrasiyi işaret ederek suç duyurusunda bulundu. Newroz, büyük katılımlar ve net mesajlarla alanlarda kutlandı.
TSK meşru savunma konumundaki Kürt gerillalara karşı operasyonlara başladı. İddianamenin ardından AKP Hükümeti muhtırayı alarak ‘teslimiyeti’ seçti. Kontrgerilla faaliyetini doğrulayan Emniyet İstihbarat Daire Başkanı görevden alındı; Savcı hakkında inceleme başlatıldı. K. Kürdistan’daki sivil itaatsizlik eylemleri silahla bastırıldı. Sabri Uzun’un “merkezi operasyonlar başladığında ulusal basın devreye sokulur” itirafına uygun bir şekilde Türk medyasında saldırı propagandası yapıldı. Topyekün savaş konseptini herhangi bir dirençle karşılaşmadan yürütmeye başlayan TSK, savaş hali moduna geçti.
Bolu, Kayseri, Burdur ve Isparta’daki savaş birliklerini hava gücü desteğiyle operasyonlara çıkaran TSK, Kuzey Kürdistan’daki mevcut askeri yapısıyla yetinmeyerek, zırhlı birliklerini de sevk etmeye başladı ve bu sevkıyat halen devam ediyor. Deniz Kuvvetleri dışındaki bütün savaş birliklerini seferber eden TSK, Güney sınırına zırhlı birliklerini konuşlandırıyor. Bütün bu askeri hareketlilik sürerken, Şemdinli iddianamesini hazırlayan savcı görevinden alındı. ‘Terörle Mücadele Yasa’ tasarısı jet hızıyla düzenlenip Bakanlar Kurulu’nda geçirildi. Devlet terörünü meşrulaştırmaya yönelik tasarı, Türk yargı ve medyası tarafından memnuniyetle sunuldu. Yine Türk medyası aracılığıyla ‘askeri harekatın 16 ay süreceği’ ve ‘asker izinlerinin kaldırıldığı’ duyuruldu.
Bütün bu gelişmeler olurken müstakbel Türk Genelkurmay Başkanı, savaşta ısrarı savunarak ‘seferberlik yok’ diyor. Sınırötesi operasyon sorusunu da yanıtsız bırakıyor. Büyükanıt, resmen ilan etme gereği duymayacak kadar, evrensel hukuk ve uluslararası normları tanımayabilir. Mevcut Türk devlet yasalarının anlamsızlığını söylemeyebilir. Fakat mevcut durumun, savaş hali yasalarıyla desteklenen, tüm ‘milli güçleri’ (yasama-yürütme-yargı-medya) kapsayan Büyükanıt komutasındaki “topyekün savaş seferberliği”nden başka tanımı da yok.
TUNCEL FİKRET