7 Şubat 2014 Cuma

Genetik hırsızlık!..

Türk sermaye birikimi de devlet, vatan ve ulus imalatı gibi kolektif şiddetin işgal, talan ve gasp döngüsünün ürünüdür. Vatan, işgal edilerek gasp edilmiş toprak; devlet, kaybetme korkusuyla kutsallaştırılıp devleştirilmiş, feda ve istismar edilmeyecek hiçbir değer tanınmamış egemenlik. Fetih ve haraç ile beslenen hanedan, kutsalın gölgesinde cüssesince semirmeye, beterince sömürülmemeye kanaat etmiş tebaa. Evladını boğazlayacak soğukkanlılıkta iktidar tutkunu, bu iktidarı kutsamak zorunda kalan biat ehli. Üretmektense çalmanın, uzlaşmaktansa yok etmenin hazına esir olurken; perdelemek için başvurmayacağı oyun, hile, entrika, komplo bırakmayan akıl. Bu genetik kodlar, Osmanlı İmparatorluğu'ndan hacimce küçülerek ama dozajı dehşet verici şekilde yükselerek Türkiye Cumhuriyeti'ne tevarüs etti…
İmparatorluk, çağının organizasyon anlayışı, orijininde taşıdığı egemenlik geleneğinin doğası ve yerine oturduğu seleflerinin yönetim mirası gereği bir ekonomik düzenle yetiniyordu. İşgal etme gücünü yitirip büyüyemeyince küçülmek zorunda kaldı, küçüldükçe muadillerinin tersine hantallaştı; sanayileşmenin yarattığı üretim ilişkilerine monte olamadı. Osmanlı'nın yanı başında pazara, üretim araçlarına ve sermaye birikimine dayanan Avrupa burjuvazisi, ekonomik güç olmanın ötesinde dönüşümün başlıca aktörü oldu. Osmanlı, karakteri gereği bundan mahrum olmayı tercih etti. 1800'lerden itibaren gönülsüz eklemlenme girişimlerine içe dönük tasnifler eşlik etti. Bünyesindeki müslüman olmayan unsurların gayretlerini de bir süre sonra ölüm fermanlarına çevirdi. İttihat ve Terakki ile Cumhuriyet devleti, sermaye sahipliğinin sosyal ve etnik bileşimini değiştirmeyi öncelledi. Merkezi devletin hükümranlık alanı daralırken, içerdeki şiddet genişledi. Devlet, vatan ve millet sadece Türklerin olurken, sermaye de tamamen millileştirildi…
Türk sermayedarı, devlet ürünü ve devlet aygıtlarının uzuvu olarak gelişince, zihinsel formunu devlete emanet edip ellerini sürekli açık tuttu. Devletin bürokratik ve milli iktisat doktrininin emrinde uyduruk bir tabaka oldu. Ekmeğinin hamurunda kan olan Türk sermayedarı, güncel bütün renkleriyle bırakın devletin menzilinde çıkmayı göze almayı, onun şu ya da bu kanadına eklemlenerek, daha fazla çalmanın gayretindedir. 12 yıllık Erdoğan iktidarının oluşturduğu sermayedar kastı da bahsettiğimiz bütün genetik kodları taşımakla birlikte iktidar dopinginin büyüklüğünün şaşkınlığıyla hipnotize oldu. "En iyi Kürt, ölü Kürt'ür" diyebilecek kadar pervasızlaşan bu yeni devletin cenin-i sakıtları, tıpkı yerli rakipleri gibi devletin zırhı altına saklanan türedi hırsızlardır…
Türk egemenlik sistemi, kaynağını hırsızlıklar toplamından aldığı için rahminde besleyip büyüttüğü ucube sermayedarları da öyle. TÜSİAD, MÜSİAD ve TUSKON şeklindeki tonlarına rağmen bakkalından holdingine, belediye meclis üyesinden başbakanına kadar herkesin payına düşeni almayı yadırgamadığı bir milli şuur havuzunda kirlendikçe sırıtıyorlar. Mirasları ortak, sadakatları tam. 'Ben devletim, paralel olamazsın' diyen Başbakan ile 'Ben cemaatim, devletimin onuruna halel getiremezsin' diyen Hocaefendi'nin de içinde bulundukları bu havuzun paylaşım problemini çözme formülleri, ortak mirasın ezberlerini aşamaz.

Kaynak: http://tuncelfikret.blogspot.com

İletişim: https://twitter.com/tuncelfikret