28 Aralık 2009 Pazartesi

Kıvır kuyruk kalemini kalbine sok*


Kıvır kuyruk kalemini kalbine sok*

Kürtlerin çoğunluğu için derin-sığ devlet yoktur tam ve gerçek anlamda devlet vardır. Bu devlet, Türkiye Cumhuriyeti (Türk) Devleti'dir. Bir asıra yakın mücadelenin tarafı bu devlettir. Yüzbinlerce insanın ölümü, red, inkar, asimilasyon ve yurtsuzlaştırmanın müsebibi bu devlettir. Bu tespit, devletin kendi içindeki çelişkilerini, çatışmalarını gözardı etmez. Bugün devlete 'resmen' ve küçümsenmeyecek oranda 'fiilen' hükmeden AK Parti'dir. Yasama, Yürütme, ekonomi, kısmen medya, kısmen güvenlik birimleri ve kısmen de yargı tamamen onun kontrolü altındadır. Devletin kendi içinde adalet ve demokrasi lehine dönüşümü, hukuk sınırları içine çekilmesi, evrensel normları benimsemesi Kürtleri ancak mutlu eder. Ama belirleyici olan Kürt meselesine yaklaşımdır. Yoksa siz Özel Harp Dairesi'nin bir operasyonuna taş koyduğunuzu düşünürken, kurumların temizlenmesini afişe ederken Kürt siyasetçilerini tutuklarsanız, Kürtler iki kere daha düşünür. Yeni devletin aklı, Kürt meselesini çözmek yerine, meseleyi kontrol edilebilir düzeyde tutmak, meselenin siyasi aktörlerini bertaraf etmek istiyor. Bir önceki devlet aklını 'kaba' buluyor, sadece şiddet kullanmakla yetersiz kaldığını düşünüyor. Yoksa devlet zorunu reddetmiyor, gaspedilmiş hakların iadesini zorunlu görmüyor. Bütün bu tıkanma ve kıvranmanın kaynağı da budur. Kürt sorununu çözüyor gibi yapıp, 'terör' diye nitelendirdiği Kürt siyasi örgütlenmesini minimal düzeye çekmek. Bunu da devlet zoruna; ekonomik, siyasal, kültürel ve diplomatik lojistik sağlamakla yapmak istiyorlar. 

Yeni devletin aklı

Yeni devlet aklı konusunda devletin tüm etkin aygıtları hemfikirdir. Çünkü çerçeve Anayasa'nın ilk üç maddesinin Kürtlere kabulü, siyasi temsilden yoksun 'Türk milleti' Kürtlerinin itiraz etme yetilerinin yitirilmesi. Özetlenen bu çerçeveyi Kürt siyaseti görüp, tepki gösterince yine eski devletten aşırma psikolojik harp atraksiyonları devreye giriyor. Yeni devlet aklınının akıllıları, toplum mühendisliğine girişip, operasyonel adımları sıralıyorlar.  Şimdi, bu 'muhteremler'den bazılarından alıntılarla somutlaştıralım.

James Bond önerisi

Bu akılverenlerden en önemlileri, meşhur Ümit Özdağ'ın ASAM'ından doğma USAK (Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi). Prof. İhsan Bal ve Doç. Sedat Laçiner, önde gelenleri; bir kısım sağcı, liberal da içinde yer alıyor. Yani Mehmet Metiner'inden Önder Aytaç'a kadar azımsanmayacak bir kütle. Kamu Güvenliği Müsteşarlığı'ndan nemalanan zevattan Sedat Laçiner, son olarak Show TV ekranlarında Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir'in karşısına çıkarılınca açık sözlülüğüyle utangaç AKP'lileri de mahçup etti! Halbuki Sedat Laçiner'i, kalibresini, bagajındakileri; niye İçişleri Bakanı gibi konuştuğunu biliyoruz. Laçiner, Ermeni Soykırımı'na karşı açtığı savaş ve devlet tezlerinin akademik sosla savunmasıyla gündeme gelmişti. Sonra, yurtdışı tahsili, İrlanda'yı anlama çabası sayesinde karşımıza 'terör uzmanı' olarak da çıktı. 5 yıldır bütün enerjisini 'PKK ve Türk devletinin ortak çalıştığı' tezine harcayan Neşe Düzel sayesinde Laçiner'in '100 James Bond PKK'yi bitirir' şeklinde kocaman lafı ortalığa saçıldı. Az insan ve ekonomik kayıpla gerillanın etkisiz hale getirileceğini savunan Laçiner, emekli tümgeneral Osman Pamukoğlu'nun askeri görüşlerini afilli benzetmelerle ifade ediyordu. "İşini iyi yapan, komando eğitimi almış, SAT türü 35-100 James Bond gönderirsiniz, işi bitirirsiniz" diyen Laçiner için bu kadar basit. Bu kadar basit olduğu için de bunu üzerine bina ettiği bütün analizler, Kürt sorununu çözmeyi değil, onun sonucu temsil kabiliyetini bertaraf etmeyi öngörüyor. 

'Açılım'ın neyini savunuyor

Orhan Miroğlu'nun gözünün içine bakıp 'Aslında Öcalan tecavüz ve çocuk katiliğinden yargılanmalıydı' diyebilecek kadar pervasızlaşan Sedat Laçiner, 23 Eylül'de DTP'nin ömrünü biçiyor. PKK'nin de 'açılım'a karşı çıktığını belirterek, Kürt siyasetçileri en kibar haliyle  'ahmak' diye nitelendiriyor. Aynı dönemler, Başbakan, AKP kadro ve danışmanları, Türk medyası, 'Kürt aydın kontenjanı' da saldırı halinde. DTP'lilere hakaret eşliğinde 'analiz' döktüren Laçiner, 14 Nisan'da başlayan legal Kürt siyasetine yönelik darbenin, kendi deyimiyle 'KCK operasyonu'nun önemini anlatıyor. "Açılımın hedefinde sadece PKK yoktur, DTP tarzı siyaset tarzı da vardır. Eğer DTP değişmez ise belki de olaylar tarafından PKK’dan çok daha önce tasfiye olacaktır" diyor Laçiner ve bu 'kehaneti' gerçekleşiyor. 

Acı bir güç ve altın vuruş kardeşliği

Laçiner, henüz gerçekleşmeyen başka kehanetlerde de bulunuyor. Çünkü, 'Milli Birlik Projesi'ne dönüşen 'açılım'ın Kürtler tarafından makul karşılanmadığının farkındadır. Bunun için 'terör uzmanı' sıfatını konuştaran Laçiner, az askeri güç, büyük teknolojik imkanlarla ve mükemmel istihbarat desteğinde gerillaya karşı nokta operasyonların gerekliliğini izah ediyor. 'Bu da yetmez' diyor ve devam ediyor: "Eğer terör örgütüne verdirdiğiniz kayıplar örgüt tarafından telafi edilemiyorsa, güvenlik güçleri tabiri caiz ise tam anlamıyla acı bir güç ile terör örgütüne vurabiliyor ise, işte o zaman kazanmaya başlamışsınız demektir. Açılımın dağlarda ihtiyaç duyduğu silahlı güç böyle bir güçtür". İşte hemen bu öneriler dizisinden kısa bir süre sonra Taraf Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı, 'altın vuruş'tan bahsediyor. Yanlış anlaşılmasın diye de yumuşatıyor. 

Öcalan ve gösteriler

Türk ordusu operasyonları sürdürdü, kısa ve orta vadeli adımların ne olduğu anlaşıldı. Gerillayı sınır dışına çıkaracağı beklenen Öcalan'ın Yol Haritası'nın içeriği devlete ulaştı. Yine hükümete akılverenler takımından birileri, Öcalan'ın Kürtler için istediği bütün taleplerin altında yer alan 'kendi koşulları' kısmının öne alınmasıyla gerisinin dolgu olduğunun anlaşılacağı öğüdünü verdi. Barış gruplarının gelişine duyulan sevinç, linçe dönüştürüldü. Bir tek Çaldıran'daki yargısız infaz bile karşı karşıya bulunulan devleti anlamaya yeterken; Kürtlerin son protestoları, eylemleri gerekçe gösterilerek, DTP davası erkene alındı ve kapatıldı. Sine-i millet kararının sistemi nasıl kilitleyeceği anlaşılınca yine 'gel gel' çağrıları arasında Öcalan'ın da merhametine sığınıldı. DTP'lilerin Ankara'yı terketmeyeceği anlaşılınca tekrar 'mühendislik' oyunları başladı. 

Kürtlerin 28 Şubatı

Bu ifade Taraf yazarı Etyen Mahçupyan tarafından açıkça telafuz edildi ama örtülü ve süslü ifade edenleri de vardı. Yani 28 Şubat, Necmetin Erbakan'ın dinamik kadrolarını 'Biz Milli Görüş gömleğimizi çıkardık' önyeminiyle siyaset sahnesine fırlatmış ve malum olduğu üzere hükümet partisi yapmıştı. DTP'nin kapatılması da Kürtler arasında buna yol açabilirdi. Ancak bir şey daha yapmak gerekiyordu. Onu da da yine isimlerini ve konumlarını andıklarımız tedavüle soktu. Zaten Ahmet Türk, istifa etmeme gerekçelerini anlatırken Öcalan'ın adını anmıştı, dolayısıyla akıllanılmamıştı. 'KCK operasyonu' daha ne bekliyordu. Böyle bir operasyon sürekli isim sirkülasyonu yaptıkları şahin-güvercin ayırımına yardımcı olabilirdi.

Ve operasyon zamanı

11 ilde 80'in üzerinde gözaltı. Kürtlerin, DTP'nin üzerinde bir önem atfettikleri ve farklı bileşenleri olan Demokratik Toplum Kongresi'nin Eşbaşkanı Hatip Dicle ve belediye başkanları ile diğer siyasetçileri gözaltına alındı. 86 yıllık devlet aklının özünde aynı olduğunu gösterircesine elleri plastik kelepçeli, tek sıra halinde fotoğraflandı ve kamuoyuna sunuldu. Bu, Kürtlere net bir mesajdır: "Ben senin siyasal temsilini kabul etmiyorum. Senin itiraz gücünü ezerim". 30'a yakın kişi tutuklandı. Operasyonun geciktiğini bile düşünenler açıklıkla savundular. Bir eli Kürtlerin kafasında olanlar ise usule itiraz ettiler. Operasyonun zamanı, şekli ve AKP'ye vereceği hasarı hesaplayarak eleştirdiler. 'Kürt aydın kontenjanı' Türk televizyonlara arzıendam edip 'yargıya güvenmek lazım' dedi. 

Nasıl savundular

Zaman'dan Taraf'a kadar, Cumhuriyet'ten Yeni Çağ'a kadar operasyon nünslar bir yana memnuniyetle karşılandı. Bu memnuniyetin en bariz örneklerini yine yeni devletin akılverenlerinden gösterelim. Henüz adı 'Kürt açılımı'yken bunun tartışma platformuna ev sahipliği yapan Polis Akademisi'nden Prof. İhsan Bal, 16'sı belediye başkanı Kürt siyasetçiler için şunları yazdı: "KCK 90’lardaki PKK’nın gündüz külahlı, gece silahlı yapılanmasının 2000’lerdeki modernleşmiş halidir. Öldürme gücünün kravatlı görüntüsü olarak da tanımlanabilen KCK'ye yönelik operasyonla demokratik açılım sürecinin daha fazla kök salacağı söylenebilir."

Baydemir'in karşısına da çıktı

Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, operasyonun mantığını ve devlet aklını bildiği için sert tepki gösterdi. Siz bakmayın, devlet aklına yönelik reste karşı 'Aaa çok ayıp' demelerine. Her gün bir ton sıfatla Kürtlere küfrettiklerini farkında değiller herhalde. Baydemir, Show TV'den Ail Kırca'nın sorularına yanıtlarken karşısına Sedat Laçiner'i çıkardılar. Aynı zamanda Çorum Sanayi ve Ticaret Odası Onur Üyesi de olan Laçiner, bırakın İçişleri Bakanı, onun da yetkilerine sahip Emniyet Genel Müdürü gibi konuşmaya başladı. Operasyonu, 'siz adam olmazsınız' edasıyla savundu. Devlet aklına 'has...tir' diyen Baydemir, Laçiner'in tavrına şu hatırlatmayla cevap verdi: "Sayın Laçiner devlet aklını temsil ediyor."

Baydemir, bu şiiri de okumuş olsun

Nazım Hikmet, kendisi hakkında atıp tutan Yakup Kadri'ye şöyle bir cevap vermişti:
...
Behey!
Kara maça bey!
Halka ahmak diyen sensin.
Halkın soyulmuş derisinden
                   sırtına frak giyen sensin.
Yala bal tutan beş parmağını
                          beş çürük muz gibi,
homurdanarak dolaş besili bir domuz gibi.
Meydan senin...
                     mi dersin?
Hata edersin,
bizde o göz var mı baksana!!
Ben içirmek için sana
                     kendi kara kanını
bir ateş çemberle çevirdim dört yanını!
Sağa git
        yok geçit,
sola git yok,
ileri
     geri
          yok.
Kıvır kuyruk kalemini kalbine sok
bir akrep gibi intihar et... 

22 Aralık 2009 Salı

İnsan, kadın ve Kürt: Emine Ayna

Kürtlerin tarihi serüveni, hakikatinin aksi yöndeki statüsü; hakları, talepleri, direnişi ve sonuçları; değer yargıları ve bunların hem sonucu hem taşıyıcısı hem de koruyucusu organizasyonları, Türk medyasının ve her katmandan elitist jakobenlerinin umurunda değil. Vicdan ve hakikat erdemini özümsemiş bir avuç aydını istisna olarak kabul edelim. Geriye kalan ve politik yelpazenin her cenahında yer alan ‘aydın/münevver’inden lümpen rotasızlığa gırtlağına kadar batmış ‘üstkimlik’ snopluğunun tezahürü algılamaları esas alamayız. Eğer bu, Kürtler için bir ilkesel ve olması gereken duruş ise herhangi bir organizasyon, davranış, lider veya siyasi figürü, bizi düşman gören veya rehabilite ve ıslah süreçlerinden sonra ehlileştirip entegre etme ‘yüceliğini’ gösterenlere beğendirmemenin kahrını yaşamamız yersiz. Nerede durduğumuz ve ne söylediğimizi bir kenara bırakıp, ‘aziz kardeşlerimiz’in bizi algıladıkları formu önemsersek, buldukları tanım ve sıfatlara bakarak boynumuzu uzatmamız gerekecek. Bu da kendisini sürekli tekrar edecek sonsuz bir cehennemdir.

Kimdir Emine Ayna?

Sadece ‘Kürt’ ve ‘şerefli insan’ olmanın külfetini çocukluğundan beri yaşamış, siyasal mücadelenin içinde yoğrulmuş iki dönem DTP gibi bir partinin eşbaşkanlığını yapacak ehliyete sahip olabilmiş bir insan, bir Kürt ve bir kadındır. Şarkın her türlü hokkabazlığının, riyakarlığın ve büzülen ruhların balçık sahasındaki oyununda figüran olamaz. Emine Ayna, soyadındaki gibi her hali, her tavrı, her söylediğiyle kendisidir. Ve ancak Kürt Ayna’daki yansımasında çirkin görünenler ondan nefret ederler. Emine Ayna, sözünü sakınmaz, hakikati destursuz söyler. En saf, brütlerden arınmış haliyle söyler. Budur, acıtan...

Ne söylemiş?

Şimdi bakalım Emine Ayna’nın hangi söyledikleri Türk medyasının korku cıngıllarıyla, ‘şok’, ‘flash’ anonsuyla sunulmuş.
*Emine Ayna, Türk devletinin ve tebaasının çizdiği kırmızı çizgilerin veya dokunulmaz çerçevenin somut hali olan 12 Eylül Anayasası’nın değeştirilmesini istemiş. Bunun için de 4. maddesinden başlanmasının zorunluluğuna işaret ediyor. 3. madde, Kürtlerin en temel talebi olan Kürtçe eğitime cevaz vermiyor. 4. madde de ilk üç maddenin değiştirilmesinin dahi teklif edilmemesini buyuruyor. Ayna, Meclis’in uslu çocukları olmayacaklarını bu talebiyle duyurunca ‘hassasiyet’ depreşiyor.
* Emine Ayna, Meclis’te barışa yönünü dönen tek partinin DTP olduğunu, savaş tezkeresi pratiği gibi argümanlarla söylüyor.  AKP, CHP ve MHP’nin savaştan yana olduklarını vurgulan Ayna, “AKP’nin savaşçı ve Kürtleri inkar eden tutumuna rağmen herhangi biri ortaya çıkıp, ‘Ben Kürt’üm’ diyerek AKP’den aday olmaya kalkmasın. AKP’den aday olan Kürtlükle ortaya çıkmasın, Kürt değildir. Bugün Kürtlerin inkarı üzerine siyaset yapanlara karşı, kimliğini, eşitliğini isteyen Kürtlere ‘beğenmeyen gitsin’ diyenlerin içinde yer alanlar gelip sakın sizden ‘Ben Kürt’üm diyerek oy istemesin” diyor. Bu, yukarıda tarif ettiğimiz bütün bileşenler tarafından yaygaraya neden oluyor. Özellikle sağ yandaki ‘hassasiyet’ depreşiyor.
* ‘Emine Ayna şehitlerimizin kemiklerini sızlattı’ diye sunulan sözler ise 15 Ağustos etkinliğinde söyleniyor. Emine Ayna,15 Ağustos’un Kürtler için nasıl bir dönüm noktası olduğunu anlattıktan sonra "15 Ağustos Zafer Bayramınız kutlu olsun" diyor.
* Emine Ayna, Davos'ta düzenlenen Gazze panelinde İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e “Çocukları nasıl öldürdüğünüzü çok iyi biliyorum. Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” diyen ve paneli terk eden Başbakan Recep T. Erdoğan'ı eleştirerek, “Siz de çocukları öldürmesini iyi bilirsiniz” diyor. Bunu niye söylüyor Emine Ayna? ‘Kadın da olsa çocuk da olsa gereği yapılır’ diyen Erdoğan’ın sözlerinin hemen ardından bir haftada 4’ü çocuk 11 kişi öldürüldüğü için. Ayna, bundan dolayı gayet net bir şekilde gerçeği yüzlerine vuruyor: “Başkasına akıl vereceğine önce kendi evindeki pisliği temizle”. Bu, ‘çirkin benzetme’ olarak yansıtılınca ‘hassasiyet’ depreşiyor.
* Sistemi teşhir ettikleri, onun yaftalarına itibar etmedikleri için maruz kaldıkları suçlamaları hatırlatan Emine Ayna, “Bize teröristsiniz diyorlar. Ben de diyorum ki sizin bizi terörist olarak görmeniz bizim için onurdur ve gurur duyuyoruz. Sizin gibi zalim olacağımıza, sizin gibi mazlumların sırtından geçineceğimize halkımızla birlikte hakkımızın ve özgürlüğümüzün mücadelesini veririz. Varın siz bize terörist deyin. Hiç önemli değildir” diyor. Bir ifade daha nasıl takiyye klişelerini paçavraya dönüştürür. Bu sözler, özel efektler ve fon müzikleri eşliğinde ‘terörist, terörist, terör, ter’ diye sunuluyor; yazılı hallerinde seçme fotoğraflarla sofralara konuluyor. Ee ‘hassasiyet’ depreşiyor.
* Halkı hor gören, hiçe sayan ve aşağılayan ırkçı zihniyeti çözen Emine Ayna ve arkadaşları, tek tek teşhir ediyor ve Anayasa’da yer alsa bile yanlıştır demeye devam ediyor. Emine Ayna, “PKK ve Öcalan'sız bir barış süreci olmaz. Birilerinin bizle görüşüp birilerini devre dışı bırakma niyeti varsa biz bu oyuna gelmeyiz” diyor. Hem de Başbakan Erdoğan ile görüşmelerinin ardından ve o görüşmeyi olumlayarak. Ama bir tuzağa işaret ediyor. Bu sözler hemen yankısını buluyor. Emine Ayna, ‘PKK ve Öcalan’ı muhatap gösterdi’ bir dehşet senaryosu gibi aktarılıyor. Vee ‘hassasiyet’ depreşiyor.
* Daha önce tek bir arkadaşlarına yönelik bir durum olursa Meclis’ten çekileceklerini açıklayan DTP, kapatma kararından sonra Meclis’ten çekiliyor. Emine Ayna, karardan önce bir riske dikkat çekiyor. “Bize ‘Siz halen o Meclis’te ne yapıyorsunuz. İstifa edin gidin dağa’ diyorlar. Tabanın öyle bir söylemi var. Söylendiği zaman güldük. Ama bir duygunun ifadesidir” diyen Emine Ayna, Ankara’dan çekilmenin sonuçlarının düşünülmesini istiyor. ”Ben PKK’yı önemsiyorum. Çünkü çok iyi biliyorum; eğer o yıllarda PKK gibi bir örgüt ve Öcalan gibi bir lider çıkmasaydı şu anda Kürt kimliğimizi bilmiyor olacaktık. Bu tarihi bir gerçek. Ben bir Kürt olarak tarihime sahip çıkıyorum. Tarihimde, benim onurumla, kimliğimle ilgili mücadele edenlere sahip çıkıyorum. Onlara sırtımı dönemem” diyor. Bu, sağdan ve ‘sol’dan salvolarla egemen zihniyetin, Emine Ayna’ya yönelmede ortaklaştığı malzemeye dönüştürülüyor. Hedef odaklanırken ‘hassasiyet’ depreşiyor.
* "Açılım bitti. İmralı'yla beraber bitti. Sorun odanın küçüklüğüyle, büyüklüğüyle alakalı değil. Bu, 'Kürt sorununu boğuyoruz, Kürt halkına nefes aldırmayacağız' demektir. Açılım bitti arkadaşlar. İçişleri Bakanı ve Başbakan'ın DTP'yi hedef almasıyla açılım bitti" diyor. Bu sözlere, spontane bir sinir halinin gülmesi eşlik edince malzeme tamamlanıyor. Bu sözler, muteber Türk demokrasisine dinamit olarak sunuluyor. Bütün cennahlar saldırı oklarını fırlatıyor ve ‘hassasiyet’ depreşiyor.

Ne diyorlar

Şimdi Emine Ayna’ya ne dediklerine bakalım. En kibarı psikolojik bir izahat getiriyor. Zaman’ın ruhuna uygun yazan şair, Ayna’ya merhamet gösterip, Kütahya’daki çocukluğuna verilmesini istiyor.
Emine Ayna’yı bir seri katil olan Elizabeth Báthory’e benzetenler var. Taraf’taki tesettürlü liberalizm Ebü Süfyan’ın hanımı Hind’e benzetiyor. Yani babasının intikamı için Hz. Hamza’nın kalbini yiyebilen kadına. Şimdi, yazara Ebü Süfyan ve Hind’in isimlerinin başına nasıl Hz. geldiğini anlatmanın anlamı yok.
‘Milli Birlik Projesi’nin en duygusal en ağlak en dindar sözcülerinden olan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ise Emine Ayna’ya yönelik saldırısının dozajını artırarak sürdürüyor. ‘Kadıncağız’ diyerek aşağılamaya başlayan Bülent Arınç, önceki gün de ‘yaratık, çok garip bir yaratık’ olarak takdim etti. Halbuki ‘Milli Görüş’ gömleğini 28 Şubat ile birlikte attığına yemin billah eden Bülent Arınç, ‘yaratık’ın kullanımdaki anlamının ‘ne olduğu anlaşılmayan, herhangi bir türe dahil olamayan canlı’ olduğunu bilir. Gömleğini atmasaydı en fazla ‘mahluk’ diyecekti.

Bunların Kürtçesi nedir?

Yukarıda sıraladığımız ve her rengiyle ‘Türk algısı’nın hassasiyetlerini depreştiren sözlerin Kürt dünyasında ifadesi var mıdır? İnsan ve Kürt kimliklerine sahip çıkanlarda vardır. Bunlar, hem genel Kürt kitlesinin hem en büyük politik Kürt hareketinin misliyle söyledikleridir. Peki Emine Ayna’yı hedef alan Kürtler yok mu? Var elbette. Kendi kulvarlarında Kutbetin Arzu ve Ümit Fırat’ta ifadesini bulan bir ‘Kürt kökenlilik’te bu sözler makul karşılanmaz. ‘Kürt aydın kontenjanı’ndan yararlanan ve Kürtçe bilmek ve seçme şansları olmayan ebeveynleri dışında Kürt dünyasıyla rabıtaları olmayanlar da Emine Ayna’yı sevmez. Onların huzurunu kaçıran, beyinlerine soru kancaları atan bir Ayna’dır.

Neden sahip çıkılmadı?

DTP’liler bir iki ‘mahçup ifade’nin dışında Emine Ayna’ya sahip çıkma gereği duymadı. Ne eski Grup Başkanvekillerinin CNNTurk ve Taraf’taki izahat gayretlerine ne de DTP’de siyaset yapabilen bir yazarın ‘dağ ve kilo’ ile geçiştirme densizliğine tanık olmak iyi değildi. Belki Emine Ayna’nın savunmaya ihtiyacı yok. Sözlerinin isabetinden dolayı  DTP veya yeni adres buna gerek duymadı. Bülent Arınç’ın terbiyeden yoksun tanımının Türk medyasında güle oynaya işlenmesinin ardından neyse ki dün bir yazılı açıklama yapılabildi. ‘DTP’li milletvekileri’ imzasıyla Ayna’ya destek verildi, Bülent Arınç kınandı.
Yukarıda sıraladığımız ve yadırganacak hiç bir cümlesi olmayan Emine Ayna’ya sahip çıkılmayacaksa ‘necip Türk kamuoyu’nun bütün nefret objelerine sırt çevirmemiz gerekecek. Bunun varacağı nokta da malumdur...

TUNCEL FİKRET