28 Temmuz 2010 Çarşamba

Türk devlet operasyonu

Kürtlerin karşılıklı rıza üzerine kurulu barışçıl adımın sevincine muhtaç olarak Habur'da bir kez olsun gözyaşlarını mutluluk için akıtması, Türk tarafını incitmişti. Türk devlet erkanı, siyasi partileri, medyası ve entelijensiyası, Habur’daki barış coşkusu karşısında afallamış, sarsılmış, öfkelenmiş ve nihayet özüne rücu etmişti. 'Açılımın mimarı' diye anons edilen Başbakan, ıslık çalmakla yetinince, faşizmin transparan hali İzmir'de; kolektif hali de Bayramiç'te sahaya sürülmüştü. 
Bayramiç'te Kürtlerin hedef alındığı gecenin ertesinde yani 27 Kasım 2009'da şunları yazmıştım: Türk devlet sistemiyle 200 yılı aşkındır sorunları olan, 86 yıldır hem sorunları katmerleşen hem de nispetinde direniş geliştiren Kürtler, hiçbir zaman karşısındaki gücü ‘Türkler’ diye somutlaştırmadı. Hesaplaşmaları devlet aygıtıyla oldu. İşte bu hesaplaşmanın güncel formatıyla tanışan Türkiye halkı, devlet filtresinden geçen bilgilerle donatıldı. Devlet bütün sistemi, yansıtmak istediği gibi organize etti ve evlatlarını alarak kurban ettiği Türklerin, salya sümük ‘bölünmez bütünlük’ edebiyatı yapmalarını sağladı. Devlet, ‘siz çok hassasınız’ dedi. Onlar da ‘evet yoksulluk içindeyiz, zihinsel dünyamızı, tarih algımızı, insani hasletlerimizi dumura uğrattın, yetinmedin evlatlarımızı alıp geri vermedin ama dediğin gibi bizden olmayanlara karşı çok hassasız’ dediler. Bu mutabakat, toplumun hatırı sayılır bir bömünü galeyana hazır, komut vereni de muteberli kılmaya devam etti/ediyor. İşte Bayramiç, bu müsamerenin pratikleştiği ilk yerlerdendi. 1991 yılı, yani artık Kürt serhıldanının istenmeden duyulduğu ve Batı yakasının da cenazelerle tanıştığı yıllar. Kayseri’de Diyarbakırspor’a yönlendirilen milliyetçi kusma test edilince, Bayramiç’te uygulandı. Kürtlere yönelmek için gerekçe bulmakta hem rahat davranıldı hem de öyle bir noktadan başlatıldı ki, ‘haketmişler’ denilebilsin. Bir keçiye tecavüz ettiği iddia edilen bir Kürt inşaat işçisine tepki biçiminde başlayan olaylar, Kürt karşıtı bir kalkışmaya dönüştü, cinayetler işlendi ve ilçedeki Kürtlerin önemli bölümü göç etmek zorunda kaldı. Daha sonra olayın, öyle olmadığı anlaşıldı. Bu durum Karadeniz, Ege, Akdeniz bölgelerinde de devam etti. Kimi zaman ‘cenazemiz geldi’, kimi zaman ‘kızımıza laf attı’, kimi zaman ‘amele geldiler işveren oldular’, kimi zaman da ‘huzurumuzu bozdular’ gerekçe oldu.

İnegöl'den Dörtyol'a

Bakın İnegöl ve Dörtyol'da da gerekçeler benzerdir. Ancak izah etme güçlüğü yaşanıyor. Dörtyol için PKK'nin 'polisleri öldürmesi'ni gerekçe olarak sunanlar, İnegöl'den PKK'siz bir seçeneği izahta zorlanıyor. İnegöl için 'rant, ticari anlaşmazlık, Bahçeli'nin konuşması'nı gerekçe sunanlar, bu kez Dörtyol'da bambaşka bir durumla karşılaşıyor. İşin içinden çıkılamaz 'referandum süreci ve AKP karşıtlığı' izahı ise başka dert. 
Kimse kendisini kandırmasın; hele Kürt siyasetçiler hiç kandırmasın. 1 Haziran kararı ve sonrasındaki gelişmeler üzerine 18 Haziran'da durumu şöyle özetlemiştim: Tarihi, güçlüyken daha da büyüme, yenerken yoketme ve uzlaşmazlık üzerine kurulu talancı bir egemenlikle kurgulanan; yenilgiyi tadınca da iyi bir barış ve uzlaşma partneri olan Türk devleti, yenemediği, yok edemediği ama yenilemediği Kürtlerle son savaşını yapmak istiyor. Buna o kadar hazır ve bir o kadar da istekli ki kendi içindeki kargaşa ve minik iktidar oyunlarını rafa kaldırıp toparlandı; Yasama, Yürütme, Yargı, Asker ve Medya hemen topyekun mücadele moduna geçti... Kürt tarafının AKP'lileşerek sisteme entegre olmayı reddetmesi ve saldırı dalgasını fark ederek pozisyon değiştirmesi ardından devlet, kitlesel kıyım dışındaki tüm kozlarını sahaya sürdü... 

Tuzağın birinci ayağı

Bu kozlar, KCK iddianamesinin kabulünden gerilla cenazelerine işkenceye kadar geniş bir uygulama alanını kapsıyordu. 
Yine dikkat ederseniz bir de işin havuç kısmı tedavüle girdi. Savaş karşıtı bir cephe dizayn etmek; ancak bu cephe ve oluşturacağı barış refleksini Kürt gerillaların karşısına dikmek istediler. Bunun kabul görmeyeceği olasılığına karşı da sicili temiz olmayan maharetli kalemleri eliyle 'ya teslimiyet ya da ayrılık' seçeneği pompalandı. Fakat Kürt illerindeki sivil toplum örgütleri bu tuzağa düşmedi. PKK'nin karşısına dikilmesi istenen 649 sivil toplum örgütü devletin bütün günahlarını hatırlattı, ardından mevcut iktidarın sicilini ekledi, nihayetinde savaşan iki güce çağrı yaptı. Unutmayın ki sivil iradenin bu deklarasyonu Taraf'tan Yeni Şafak'a kadar AK Parti'ye yakın medyada kaale alınmadığı gibi diğerlerinin de dikkatine mazhar olamadı. 

Tamamlayıcı ikinci ayak

Sıra 'ya teslimiyet ya ayrılık' seçeneğine geldi. Çünkü bu seçeneğin muhatabı Türk kentlerindeki Kürtlerdi: Burada rahat yaşamanın şartı Kürt siyasetinin karşısına dikilmendir. Entegrasyon sürecini hızlandır, asimilasyonla taçlandır. Aksi taktirde geldiğin yere geri dönersin... Şimdi yapılan diğer iki alandaki uygulamalarla eşgüdümlü terbiye etme operasyonlarıdır. Bunun için pilot bölgeler seçiliyor. Yoksa İstanbul'dan başlamak büyük risk taşırdı. Siz bakmayın birbirleriyle itişip kakıştıklarına. Devlet, kontrollü bir operasyon yürütüyor. Başarısızlığı, Kürtlerin basiret ve sebatı birleştirerek savunma başarısına bağlı...

Kürtlerin karşısındaki devlettir

Kürt siyasi tutsaklar, 14 Temmuz'dan beri Türk mahkemelerini boykot ediyor. KCK ve BDP 'Demokratik Özerklik'in meşruiyetini hatırlatıyor. Referandumla ötelenecek yeni anayasa istemi için boykot seçeneğini tartışıyor. Tarihinin kirli mirasını sahiplenen bir devletin boş duracağını mı sanıyorsunuz? En sağından en soluna kadar bu aralar yükselen sesleri duyuyor musunuz? 
Kürtler, 'Ülkücüler', 'Alperenler' vesaire diyerek kendilerini avutmasın. Bu teşhis Türk metropollerindeki halkımızı Türk liberal sağının merhametine sığınmaya zorlamaktan başka birşey değildir. Karşımızda, ceberrut bir devlet vardır. Bu devlet, organizasyon yeteneğini defalarca 'tek millet' itirazcılarının gözüne sokmuştur. Bundan kurtulmanın tek yolu Türk devlet vesayetini ve bütün ideolojik gömleklerini reddetmektir. Yoksa İngiltere Başbakanı ile kahkahalar atan Başbakan Erdoğan'ın 'dostum David' rahatlığıyla niye günlerdir 'aziz milletim sakin ol' demediğini anlayamayız.

Kürt'ün işi çok zor

Bayramiç için yazdıklarımın son bölümüyle kapatayım ama siz oraya İnegöl veya Dörtyol da diyebilirsiniz: Köyleri yakıldı, ocakları söndürüldü; babaları, kardeşleri katledildi. Yaylası yasaklandı, arazisi mayınlandı; aç, perişan bırakıldı. Topraklarından sürüldü. Mecburen ‘Bayramiç’teki Kürt’ oldu. 30 yıl önce Bayramiç diye bir yerin olduğunu bile bilmiyordu. Şimdi herkes kendisini gece 24:00’te evi taşlanan, küfür edilen ‘Kürtler dışarı’ diye seslenilen Bayramiç’teki Kürt’ün yerine koysun. Karakol’da polis dayağına maruz kalırken kapıya biriken binlerce kişinin ‘bize verin’ diye beklediği Kürt’ün yerine koyun. Bayramiç’teki Kürt, bu kin ve nefretin altındaki ırkçı duygunun dışa vurumu karşısında kendisini nasıl savunsun? Bin yıllık kardeşlik güzellemesinin, yemin billah bölünmezliğin, en ufak bir sinyalle ‘gidin’e dönüşmesini nasıl yorumlasın?...
Kürt’ün işi çok zor...

13 Temmuz 2010 Salı

Sosyoloji de utansın!..

Kuzey Kürtlerinin mücadelesini yüklenen, öncülük eden siyasi hareketin 'gönüllü ve eşit birlik' tezini her zaman bir seçenek olarak gördüğü/savunduğu bilinir. Buna rağmen Türk devleti ve aygıtları, 'bölücük' heyulası ile toplumu manipüle ederek 'vatanın elden gitmesi' duyarlılıklarını zinde tutar. Türk 'yarım aydını' da 'bölünme ve terör'ü doğru bir veri kabul ederek, üzerine o kadar da doğru bir karşı duruş teorize eder. Toplumsal realitenin dışında, kapalı devre ama son derece tepeden bakan bir hayat sarhoşluğu içindedirler ki, evlerindeki bahçıvanı ya da hayvan bakıcısını kovar gibi bir edayla Kürtlere dönüp, "Madem ki benim sana lütfettiğim kulübeyi beğenmiyorsun o zaman naş!" deyiveriyorlar. İyi de bunlar bir yarımada içinde mutlu, huzurlu bir hayatın yolunun burdan geçmediğini bilmiyorlar mı? Biliyorlar ama niyetleri şu: Türkiye illerinde yaşayan Kürtleri tehdit ederek Kürt mücadelesi üzerinde bir baskı unsuruna dönüştürmek.
Bunu, 'biz ayrılamayız' melodramı tadında ve kişisel bilgiler eşliğinde tartışmak Kürtlerin işi olmamalı. Hele Kürt siyasetçilerinin 'birlik ve beraberlik militanlığı' tonundaki haykırışlarının hiç gereği yok. Eğer Kürt siyasetçisi böyle bir asist yaparsa sicili kirli bir beyaz yakalı da kural veya centilmenlik dinlemeden, şutunu çeker. 

Bereket kale sağlam

Türk sosyoloji, medya ve moda dünyasının önemli şahsiyeti Ertuğrul Özkök, sağ ayağının dışıyla dalmış. Üzüldüğü için 'ırkçı' demeyeceğim. Makul ve mantıklı olmayan sorularına kısa yanıtlar vermeye çalışacağım:
* "Bir daha ağzınıza 'Kürdistan' lafını almayacaksınız. TC sınırları içinde 'Kürdistan' lafı edilmeyecek" demişsin. Yanıt: Kuzey Kürdistan. 
* "Asker ne için savaşıyor?" diye sormuşsun. Yanıt: Ucube sömürge statüsüne silahlı itirazı bertaraf etmek ve statüyü korumak için savaşıyor.
* "Şehit olan her askerin, her polisin arkasından omuz omza vereceğiz" buyurmuşsun. Yanıt: Statünün değişmesi ve özgürce yaşamak için omuz versek...
* "Bundan böyle özerklik ilan etmek falan gibi zırvalara girmeyecekler" demişsin. Yanıt: Haklısın, hemen 'zırva' olmaktan çıkarmaları gerekir, geç bile kaldılar.
* "Terörist cenazelerinde ay- yıldızlı bayrak dışındaki flamalarla, bayraklarla gösteri yapmayacaklar" demişsin. Yanıt: Sosyoloji de utansın!..
* "Anadilde eğitim diyorsunuz. Birlikte yaşayacaksak, hangi dilde anlaşacağız? Flamancada mı?" Yanıt: Hollanda veya Belçika'da değiliz. Eğitim şart ama yetmiyor işte...
* "Dağdaki Kimyasal Ali'ler" benzetmen olmuş. Bunun yanıtını ekürilerinin kontrolündeki kozmik odada bulursun. Zahmet mi olur? İhsan Sabri Çağlayangil'in anlattıklarını dinle. O dönemin başındaki Ulu Önder'den başla. Mağaralara atılan neymiş yeniden anımsa...

Bir de Özkök karşıtları...

Ertuğrul Özkök böyle de Türk medyasındaki rakipleri, mağdurları, gizli hayranları, iktidarının kıskanan alternatifleri çok mu farklı? Değil maalesef. En nadidesinden bir örnek vereyim. Özkök, sosyoloji referansına sarılır ya bu kıymetli şahsiyetin hem ekonomi kolonları hem de siyaset kirişleri var; üstelik inşaat lisanslı olarak şapa ne zaman oturulacağının farkında. Evet evet, Hasan Bülent Kahraman'dan bahsediyoruz. Önceki gün bir yazı yazmış. "Özkök, Öcalan ve PKK" başlığını kim okumaz? Ben de okudum. Kürtlerin mücadelesinin karşısında TSK'nin Saldıray'ından TR-F'ın Yıldıray'ına kadarki geniş hattın özel harp atraksiyonlarının ürünü karalamalardan makale devşiren 90'ların Kültür Bakanlığı kadrosundaki bu 'bilim insanı'nın dikkatine: 
Türk düşünce dünyasının önemli bir ismi iddiasındasınız ama Özkök'e vurayım derken ufuksuzluk türbülansında muhakemenizi yitireceksiniz... 
Türki sosyal demokrasinin akıl hocalığına soyunacaksınız ama devletinizin varlığıyla yaşıt bir meseleyi ve onun ürününü bilmeyeceksiniz... 
'Ben'inizin hayranı çapraşık tahliller attıracaksınız ama 'Birdenbire PKK şiddetinin artması salt bir tesadüf mü?' sorusunu soracaksınız... 
Lanetliyormuş gibi göründüğünüz dönemin ortağına danışmanlık yapacaksınız ama 'demokratlık' adına 'Öcalan ilk kez kazandı' diyececksiniz... 
'Kürt tatminsizliği' gibi dahiyane tespitinizi kılçıklı sorularınızın arasına saklarken adımıza düşünen 'sömürgeci kurtarıcı' masken düşer... 
AK Parti savunuculuğunu 'Kahraman'ca yaparken 'Hasan'ın mağduriyeti ve itirazından görüneceksin ama biliyoruz ki sadece 'Bülent'sin!...

Biraz da 'Kürt kökenliler'e...

"Dewletimiz eyidir, bize şorbe veriyir" diyenlerin modern, hatta postmodern versiyonlarına sadece üzülüyorum. Büyük travmamızın izdüşümleri...
Örnek olarak Çelik, Hüseyin Çelik, Doç. Hüseyin Çelik, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik'in kulaklarını çınlatayım... Daha önce Kürt mücadelesini kapıkulu olduğu devletin bir ürünü olarak da dillendiren Çelik, "Başbakan terörden nemalandığını düşündüğü BDP ile görüşmeyecek" demiş... Türk devlet terörünün zirve yaptığı dönemin aktörlerinden Çiller'in partisinden parlamenter olan birinin insani hasletlerini sorgularım... Ve fakat "Siyasetle Sayın Süleyman Demirel'in Adalet Partisi ile tanıştım" diyen bir Gürpınar doğumludan beklentim olduğunu söylersem, ayıp olur... Hüseyin Çelik'i Akşam Gazetesi'nin Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya tekzip ediyor. Küçükkaya'nın uçak sohbetindeki Erdoğan izlenimi: Askerle arasında bir frekans ve anlayış birliği oluştuğu görülüyor. Yaklaşımlar benzemeye başlamış...
Küçükkaya haklı çünkü Başbakan Erdoğan, dün vuvuzelalarını bir kenara bırakarak siperden aldığı sufleyi böğürdü. Başbakan Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un BDP değerlendirmeleri pişti oldu. Hakkını teslim edelim Başbakan detaylandırdı ve 'millet iradesi'ne olan inancının gereği BDP'yi öncelikle 'aziz milleti'ne havale etti. 'Terör'ün Meclis'teki temsilcisi' kabullüyle Başbuğ'un 'İntikam' pankartları duyarlılığını okşadı; elbette içine 'camilerimiz'le İslami bir sosu da ihmal etmedi... "Dewletimiz eyidir, bize şorbe veriyir" diyenlerin modern, hatta postmodern versiyonlarına diyorum ki, Bosna'da ağıt yakan adam ile Kuzey Kürdistan'da ağıt yaktıran adam aynıdır. Gerçek sıfatı da şudur: Türkiye Cumhuriyeti Devleti Başbakanı... 


4 Temmuz 2010 Pazar

Kürt ordusu çek vesayetini!

Efendim Kürt tarafında şiddet fetişistleri varmış, bunların elinde silah olduğu için askeri vesayet oluşturuyor, diğer Kürtlerin siyaset yapmasını engelliyormuş. Çare de; Kürt siyasetçileri, Kürt silahlı muhalefetine göğsünü siper edip demokrasi mücadelesi verecekmiş. Kim söylüyor bunları? Kürtlere akıl vermekte mahir Türk ağabeyleri ve çeperlerinde kuluçkaya yatan Kürt kökenliler... Haksızlar mı? Elbette haklılar!.. Ben de Kürdistan Savunma Güçleri'nin Kürt siyaseti üzerindeki bu anlaşılmaz vesayetine karşı çıkıyorum. 87 yıllık Kürt Cumhuriyeti'nin artık demokrasi rüşdünü ispatladığına güvenmeleri gerekiyor... Komşularımız olan Türkiye, Irak, Suriye, İran ve Ermenistan ile tarihi sorunları geride bıraktık. İçişlerimize ve sınırlarımıza saygılı bir komşuluk ilişkimiz var. Dünya da egemenlik hakkımızı içine sindirmiş durumda... 
Şaka mı yapıyorsunuz, Kürtleri ahmak mı sanıyorsunuz? 
Kaldıysa vicdanınız ve üzerine koyacak temiz bir eliniz; şu basit sorunun cevabını verin: 40 milyonluk ve 4 devletin egemenliğine mahkum edilmek istenen bu halkın statüsü nedir, ne olacak? 4 milyonluk Kürt nüfus, geniş haklara sahip bir federal yapıdayken 20 milyonluk Kürt nüfusa reva gördüğünüz nedir?
Bunun etrafındaki bütün sorular, sorun alanları detaydır. 
Hanımlar/beyler! Kürtler demokrasicilik oynamıyor, güncel politik atraksiyonlar üzerinde sörf yapmıyor. Bu bir halkın temel, meşru ve doğal haklarının iadesini sağlama gayretidir. 208 yıldır Kürt tarafının ön safı değişse de bu kavga devam ediyor. Mevcut statü korunmak istendiği sürece de devam edecek... 
Sözümona savaş karşıtı bir cepheyi NATO'nun ikinci büyük ordusuna karşı direnen insanların karşısına çıkaracağınıza dönün devletinize kafa tutun; düş artık bu halkın yakasından, deyin... Sizin politik salıncaklarınıza, demokrasicilik saklambaçınıza aklı başında Kürt figüran olmaz. Sizin iyi polis, kötü polis şovlarınızdan başı dönmez. Biriniz "Öcalan'ı öldürelim" diyecek; diğeriniz, 'üstün Kürt' payesiyle sentetik barış cephesinde liderlik koltuğuna teşriflerini rica edecek. Neyin karşılığında? Kürtlerin direnen unsurlarının bertaraf edilmesi; uslu, söz dinleyen, ağabeyine saygılı Kürtlerle açık yeşil tonlu statüde birlikteliğin korunması için... 

İyi niyet işaretleri mi?

Şu sıralayacaklarımı herhalde kutsadığınız hükümet ve niye iyi savaşmıyor diye eleştirdiğiniz ordu ile güçlülüğüyle ihya olacağınız devletin iyi niyet işaretleri olarak yorumluyorsunuz:
* Kato, Cudi, Şehreban, Küpeli ve Çırav dağları üç gündür yanıyor. Yangını söndürmek isteyen halkın gittiği bölgeye top atışları yapıldı.
* Batman'ın Sason İlçesi'ne bağlı Uluağaç (Hosnêr) Köyü'nde korucu olan babası ile tartışan 18 yaşındaki Tahir Başaran babasının silahıyla kendini vurdu.
* Siirt Kadın Doğum Hastanesi'nde tutulan HPG'li 3 kadının cenazesi askerler tarafından taciz edildi. Doktorlar askerlerle tartıştı.
* Hastene önündeki tepkili kitleye saldıran devlet güçleri, Kurtalan Belediye Meclis Üyesi Selamet Adik'i ağır yaraladı. Çok sayıda kişi gözaltına alındı.
* Cizre'de bir gerila yargısız infaz edildi. Yaralı olarak gözaltına alınan ve PKK'li denilen Osman Çağlar ilçedeki Azizoğlu Petrol'de çalışan sivil bir vatandaş.
* Şırnak'ta bir haftadan bu yana kayıp olan emekli korucu Hasan Yapar'ın (55) cesedi, çürümüş halde bulundu.
* Yüksekova Emniyet Müdürlüğü'ne ait zırhlı aracın çarparak ağır yaraladığı 12 yaşındaki Turgut Gezer tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi.
* Başta Gümüşhane'de Kürt gerillalara karşı tam bir cinnet halinin Türk devletine yakışan tezahürü kusuldu.
* Şırnak'ın Beytüşşebap İlçesi'nde gerilla saldırısının ardından devlet güçleri evleri taradı; iki sivil yurttaş yaralandı. İlçe abluka altında.
* Başbakan Erdoğan, TOKİ örneğinden yola çıkarak Kürt illerinde BDP'li belediyeleri işyeri açma ve çalışma ruhsatları konusunda by-pass edecek düzenleme için talimat verdi.

Siperin önü arkası

Bir yapı bu kadar mı tarihinin hile, yalan ve ikiyüzlülüğüne sadık kalır; onun ebedi kılınmasının iksirini geliştirir...
Bir haftadır, Türk medyası sıcak savaş alanına giden Başbakan ve CHP liderini tartışıyor. Malum, asker sırayla birinin kulağından tutup sipere götürüyor... Çömelsen ne çömelmesen ne? Asıl soru: senin orda ne işin var? Bu soru ağır geldiği için böyle muhabbeti tercih ediyorlar. Yakında Devlet'i de buyur ederler ama onun kendi yemeklerini yapma gibi takıntısı olduğu için karavanaya gelemiyor.
Kılıçdaroğlu, Kürt Alevilerin Kemalizm tarafından iğdiş edilmiş kısmının prototipidir. Tıpkı AK Partili 75'lerdeki asların Kürt Sünnilerin Türk-İslam sentezi tarafından iğdiş edilmişlerinin prototipleri olması gibi... 
Allah rahmetini esirgesin Cemal Gürsel'in 'Kürt kökenli' olduğu söylenirdi ama o 'Size Kürt diyenlerin yüzüne tükürün' derdi...
Kamuran İnan, 'Kürt sorunu' diye başlayan soruya 'Hanımefendi nerden çırakıyorsunuz' diye itiraz eder. Sanki asılan hanımefendinin dedesiydi...
Başbuğ'un kolları altında sipere giden Kemal Kılıçdaroğlu ile siperin arkasını kollayan korucubaşı aynı travmanın farklı versiyonlarıdır...
Toplumunun lanet çemberinin dışında temiz bir havuzda yüzdüğünü sanan oysa irin çukurunda debelenen devşirmeler size hayırlı olsun. Devşiremedikleriniz diz çökmeyerek size dert olmaya devam edecek...