10 Mayıs 2013 Cuma

Türk devleti!..


Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün "Aslında devlet Türk devletidir" sahiciliği, kapsama alanına dair sanal tesellesini örtemeyecek netliktedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti yerine 'Türk devleti' diyen Gül, sonuna kadar haklıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, norm-form; yapı-fonksiyon olarak Türk egemenliğini esas alan fiktif bir ırk devletidir. Demografik yapı ve özellikler, güç menzilinde olduğu için pek umursamadı. Cari anayasanın, değiştirilemez ikinci maddesinde dokunulmaz kılınan başlangıcı, vatan, millet ve devletin adlandırmasını belirtmekle yetinmiyor; bunları tanımlayarak egemenliğini tescilliyor. 6. maddedeki egemenlik ve millet korelasyonuyla pekiştirerek 66. maddede muazzam bir hileyle 'Türk' tanımı yapıp vatandaşlığı da bu cendereye alıyor…
Devletin, Türk devleti; milletin Türk milleti; egemenliğin de kayıtsız şartsız Türk milletinin olduğunu hem bağlayıcı metinler hem de zoru tereddütsüz kullanan devlet aygıtlarından biliyoruz. Anayasadan başlayıp bütün yasal metinlere hakim olan Türk egemenliği, hakimiyetini de tahkim etmek için karakterini zerkettiği devlet aygıtını kendisiyle birlikte kutsallaştırıp varlığını ve bütünselliğini dokunulmaz kılarak, silahla muhafaza etti. Bunun için millet, savunma ve vatan mefhumlarını alabildiğine istismar ederek teslim aldığı 'Türk' kimliğiyle oynayıp, kapsamında yücelttiği ama gerçekte  endoktrinasyonla kötürümleştiği kalabalığı da gönüllü neferlere çevirdi. Devlet tanrısına secde eden çeşitli kıyafetler içindeki ortak imanlı kalabalık, 'Türk'ün egemenlik iştahını abartıp obur, bayağı, bol maskeli bir zorba olarak varlığını sürdürmesinin zemini oldu. Devlet-milleti döngüsünün simbiyotik sürdürebilirliği üzerinde sefa süren 'Türk' egemen zorbalığının karşı zor üreteceği muhakkaktı. 'Büyük', 'yüce', 'aziz', 'kutsal' gibi sıfatların seri üretimini tarihsel barbarlığının küçük ölçekli tatminine tahvil ederken ayağına gelen basışın, yarım yüzyıl sonra yüzüne çarpan soğuk gerçeklik olduğunu geç fark etti. Bütün hünerlerine rağmen inatçı bir itirazın ötesinde kutsal döngüsünü bozan kabusa dönüşen karşı zorun, çatlatma potansiyelinin artık gerçekleşebilir aygıtlara kavuşma riskini en az hasarla atlatma telaşında. Bunun tatlı bir telaş olmasını dilerdik ama zoraki bir pozun donan görüntüsünün ardından rutine devamın asabiyeti sarmış…
Şimdi devlet kendi içinde çalkalanırken bağlı/bağımlı bütün uzuvlar sallanıyor. İktidar kavgası, safların yeniden belirlenmesini, direkt/dolaylı bileşimleri, göz süzmeleri, el  uzatmaları, ayak sürtmeleri sesli hale getirmeye başlıyor…
Bir egemenlik maskesi olan üretilmiş 'Türklük' üzerinde halklara yeniden 1924 model tornalarından kalıp çıkarmak mümkün olmayacak. Sorun, zaten fiilen çoklu olan toplumsal bileşenlerin, teorik tekleştirmenin ardından fiilen tekleştirme ameliyatlarına maruz kalmasıdır. Devlet, ya siyasi coğrafyasındaki farklı milletlerin olacak ya da kendi ulusunun olmakla yetinecek. Farklılıkları kabul edip yerel ve yerinden yönetim temelli bir anayasal çerçeve oluşturmak zorunda. Bu çerçeve, adlandırmalardan işlevlerine kadar, hem bağlayıcı metinlere hem de kurumsal ifadelerine sirayet etmeli. Bugün bu kadarına rıza gösteren bir Kürt siyaseti var, yarın bunu da bulamaz…

Kaynak: http://tuncelfikret.blogspot.com
İletişim: https://twitter.com/tuncelfikret