Orta Asya'dan umudunu kestikten; Orta Anadolu'yu da AKP kaptıktan sonra kır at ve el bileşiminin çaresizliğine tıknaz bir yaya olan Namık Kemal Zeybek, hayatının belki de en doğru, soru formundaki şaşkınlık ve hayıflanma cümlesini kurdu: "Onlar ne zaman itaat etti ki?"
Haklıdır... Kürtler, başta kurucusu ve devamından eshabı tarafından paslı demirden bir kalıba tıkıştırıldıklarını fark ettikleri bu cumhuriyete hiç itaat etmediler. Başından beri düşe kalka itaatsizliğin bütün formlarını denediler. Son 30 yıldır da askeri zora karşı silahlı karşı duruşu kesintisiz sürdürürken, paralelelinde en büyük sivil muhalefet gücünü de geliştirdi. Eğer Şırnak meydanında 19 kişi ölmeyi göze almasaydı, Nusaybinliler panzerin önüne uzanıp 16 canlarını vermeseydi, Cizreliler özel tim dehşetine karşı koymasaydı; kitlesel direnişler bütün bentlere meydan okumasaydı, bugün milyonları uzaktan izleyen Türk büyükleri, yumurta tokuşturmakla yetinmezdi. Newroz'un halk gürzü, devletin çekiç çınlamasını bastırmazdı...
Kürtler şimdi de insani ve demokratik çözüm umudunu berheva eden taraf olmamak adına itirazlarını, kabulü en kolay talepler etrafında şiddet araçlarını devreye sokmadan dile getiriyorlar. Bu, devam eden sürecin yeni bir etabıdır. Masum ama katı; az ama belirleyici talepleri, sarsıcı ama yıkıcı olmayan bir üslupla toplumsallaştırma, 'hassas Türk kamuoyu'nu ikna etmeyi gözardı etmeden, yerleşik kurallarını zorladıkları devlete anlatmaya çalışıyor... Dövme, tutuklama ve öldürmeye; bastırma, sindirme ve hiçleştirmeye ayarlı bir devletin, şeker-kamçı tutan elleri birbirine dolandı. Yüzlerce insanın tartışma platformu mahiyetindeki çadırları 'hücre evi' gibi basıyor; vekilleri, belediye başkanlarını tartaklıyor, sürüklüyor; birarada gördüğü zafer işaretli beş çocuğa gerilla birimi görmüş gibi saldırıyor. Hiddetini dizginleyemeyince azgın şiddetini çadırlara kan damlatarak; çadırları taziye evlerine dönüştürerek biraz sakinleşti...
Tüm aygıtlarıyla seferber olan devletin cephe gerisi ise tam bir edepsizlik bahçesi. Türk düşün dünyasının ihtiras dopingli ukalalığı, iktidarın kesintisiz egemenlik sevdasına eşlik ediyor... Kürtler sayesinde Wikipedia'nın 'sivil itaatsizlik' başlığına tıklama rekoru kırdırtan Türk kalem erbapları, Henry David Thoreau, Mahatma Gandhi ve Martin Luther King'i şöyle bir gözden geçirdi, internet mucizesinin onlara sunduğu aynı bilgileri tekrarlayıp durdular. Minik bilgi dağarcıklarına katkı sunan Kürtlere teşekkür edeceklerine akıl hocalığına soyunup sömürgelerinin aciz halkını bu kutsal eylemselliğe layık görmediler. Kürtler kim oluyor ki ağabeylerinin ilgi, bilgi ve eylem algılarının dışında kendi başlarına, üstelik iktidarın ve zoraki normlarının hilafına alanlara çıkıyor...
İşaret fişeğini Başbakan Erdoğan'dan aldılar. Erdoğan, devlet güçlerinin saldırılarını meşrulaştırmak, moral etki ve desteği bloke etmek için "Sivil itaatsizlik diyorlar. Allah aşkına bunların neresi sivil?.. Bunlar sadece oyun. Bir taraftan normal cuma namazı kılınıyor, bunlar harmanlama, kendilerine göre cuma namazı kılıyorlar... Bunlar sadece senaryo..." diye uzatıp gitti. Üçlünün geri kalanı da meşreplerince bu çizgiyi sürdürdü. Cumhurbaşkanı Gül, öncelikle Türkiye'nin demokrasi cenneti olduğunu, Kürtlerin de insaflı olması gerektiğini yumuşak üslubuyla ifade etti, ardından sivil itaatsizliğe Türk mührünü "Herkes kurllar çerçevesinde, kanunlarlar, nizamlar içerisinde gösterilerini yapabilir" şeklinde yapıştırdı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da teşrif ettiği Urfa'dan eksiği giderdi. DTP Eşbaşkanı'na "yaratık" dediği halde Kürt siyasetçilerin sevgisinden kendisini kurtaramayan Arınç, "Yağmurda, altlarında birsandalye, üstlerinde bir şemsiye bu garip manzaralar siyasilerin işi değildir... Böylesine garip işlerle ancak kendinize güldürebilirsiniz" diyerek sevgi halesini büyüttü...
Bu üçlünün vizesinin ardından Türk düşün dünyasını tutabilene aşkolsun...
İstiklal Mahkemeleri'nin ilmik servisçisi ve Mustafa Kemal'in sadık infazcısı Kılıç Ali'nin mirasını hayırlı bir evlat olarak sahiplenen Altemur Kılıç, "Bu 'sivil itaatsizlik'ten öte milletimizin değerlerine açık bir saldırıdır" feveranıyla yaşlı nefesinden fedekarlık etti...
Zaman gazetesinden Ahmet Turan Alkan, hem Türk dünyasının silkelenmesini istedi hem de Sivas'ın insan etiyle yükselen dumanına bandığı diliyle BDP'lileri aşağıladı. "Eylemin 'itaatsizlik' faslı kolay da 'Sivil' kısmı nereden denkleştirilecek bilmem? O şeref payesi, Avrupa'dan gelen Batılı insan hakları gözlemcileri tarafından bahşedilecek anlaşılan" cümlelerinin ardından nerede durduğunu bildiğinin inancıyla araya "söyleyince adımız ırkçıya çıkıyor" hüznünü serpti. Bütün şiddet eylemlerinin başına "sivil" ekleyerek, Zaman'ın kaos şerbetinden nemalanan A.T. Alkan, kendisini tutamayıp ülkücü bir komando kudretiyle kalemine yükleniyor, finalde gevrekleşerek sırıtıyor: "Böyle saçmalıklara epeydir alıştık ve hipimize tabii görünüyor., fakat dikkat edilmeli, tutarsızlık tabiat haline gelmesin!"
Eskiden devletin savcısıydı, derin Osmanlı aşkını güncelleştirmek isterken mağdur edildi. Kısa sürede mağduriyetin tadını çıkardı, çok geçmeden Fethullah Gülen medyasına savcı olarak transfer oldu. Artık mahkeme salonlarında değil, televizyon stüdyoları ve Bugün'ün sayfalarında yargılıyor. BDP'ye sivil itaatsizlik dersleri verebilme icazetini Wikipedia'nın ilgiden bunalan sayfasından alan Bugün yazarı Gültekin Avcı, "BDP'nin sivil itaatsizlik eylemi tam bir istismar ve manipülasyon" teşhisiyle noktaladı...
Prof. Hasan Tahsin Fendoğlu, hem Anayasa hukukçusu hem de hobi niyetine stratejist takılıyor. Fendoğlu da Türk Hükümeti'nin büyük gayretlerine eşlik eden Kürt nankörlüğünü gayet 'bilimsel' bir dille, biz aciz kullara izah ettikten sonra necip Türk milletinin müsterih olmasını sağladı: "Siyasal parti olmanın gereklerini yerine getirmeyenler, bu tür fuzuli eylemlerle, halkın huzurunu ve güvenliğini bozan işleri yapmakla bir yere varamazlar."
Prof. Mehmet Ali Bulut, bütün Türk-İslamcı portallar tarafından kapışılan geniş 'makale'sinde eşik atladı. Prof. Bulut da zahmet buyurup Wikipedia tıklayanlardan. Ancak o, istismarı bile utandıracak bir isme ulaşmak için Polonya üzerinden ilerledi. "Lech Valesa aynı manivelayı kullanarak ülkesini komünizm belasından kurtarmayı başarmıştır" köprüsüyle Bediüzzaman'a anılma talihsizliği yaşatan Prof. Bulut, onun sözlerini çarpıtarak uyarlıyor. Finalde zehirini sıçratmak için "PKK, Ergenekoncu cuntanın yıkıcı faaliyetlerinin örgütlü halidir. BDP ise Ergenekoncuların Kürtler içindeki sivil(!) uzantılarıdır" diyerek, taşıdığı titrin hakkını veriyor. Yetinmiyor beyaz medeni, kamçısını sallıyor: "BDP'lilerin sivil itaatsizlik diye yutturmak istediği şey, en iyimser haliyle 'serserilik'...'sivil'liğin 'S'si bile yok. Medenilik ise hak getire!"
Bir çok ismi geçiyorum ve ünlü Y. Akit gazetesinin istikrarlı yazarı Abdurrahman Dilipak'a geliyorum. Dilipak bile iktidarın şehvetiyle dilinin sonundaki paklığı kirletmeyi göze alabilmiş: "BDP sivil itaatsizlik başlatmış! Gel de gülme. BDP sivil bir oluşum değil ki... Hem siyasal bir oluşum hem de paramiliter bir grup..."
Şimdi vereceğim örneği, lütfen aklınızda tutun veya bir yere not edin. Melih Altınok... Türk medyasının yeni Genç Türkleri kategorisinde. Oray Eğin, Cüneyt Özdemir, Adem Yavuz Arslan gibi isimlerle birlikte birbirlerini gübreleyerek büyüyenlerden. Ayrı bir yazı konusu. Şimdilik 'Solaçık' tabelasına rağmen sağ deparlara kalkışındaki iştahı göz kamaştıran Taraf yazarı Altınok'un sivil itirazıyla yetinelim. STV'de "organik aydın" ve "ezilenlerin pedagojisi" cakasıyla itaatsizliğe yürek kıvıran Altınok'u, zihninde sıkışan Bengi Yıldız'ın şemsiyesi ve kulağından pesleşen Sabahat Tuncel'in yarım tokatıyla bırakalım...
Vatan yazarı Hasan Celal Güzel ise bu genç kardeşine el vererek, haya perdesinden koca cüsesini sarkıttı. "Sivil itaatsizlik"i duymanın bile suratını bayrak kırmızısına dönüştürdüğü Güzel yığın, oldukça detaylı bir küfürname kaleme aldı. Doya doya küfür ettikten sonra AKP'nin oy üstünlüğünün kıralamayacağını, devlete ve millete müjdelemeyi ihmal etmedi...
Türk milliyetçiliği ve Türklük kavramlarına dair muhteşem izahatlarını bilimsel metodlara veya toplumsal realitelere, hatta insan doğasına küserek kaleme alan kürpe rektör Sedat Laçiner'e kulak verelim. "Tatlıses en Kürt haliyle yükselmeyi başardı ve silah olmadan da bu ülkede Kürde hayat olduğunu kanıtladı..." hiper tespitiyle Tatlıses'i PKK'ye vurdurtmaktan vazgeçmeyen ve devletin güvenlik politikasını oluşturan havuza tespitlerini akıttan Star yazarı ulu stratejist Laçiner, sivil itaatsizliği, silah dışında siyaset yapmayı bilmeyen PKK'nin şaşkınlığıyla geçiştirdi...
Ee bütün bunların ardından 'Teşkilatın Kalemşoru'nun Silivri'den postaya verecek bir çift lafı vardı. Soner Yalçın, son yazısında Ahmed Arif şiirlerini pistleştirerek; "Çırpınırdı Karadeniz" marşı eşliğinde ırkçı figürlerle bezeli vals yaparken "tey tey" diye tempo tutmamızı istedi. Yalçın, "sivil itaatsizlik"eylemlerinin 'yurt-halk birlikteliğini' yıkacağı endişesini Kürt siyasetçilere hatırlattı...
Yukarıdaki örnekler ve farklı kostümlerdeki türevleri, merak etmeyin daha çok şey öğreneceksiniz. Haris iktidarın anaforuna çekerek benzeştirdiği teşneler, çıkış yatağındaki "fahişe kahkahası"nı atmayı sürdürün. Biat etmeyen Kürtlerin kesintisiz direnişi, en azılı katillerinize, en küstah siyasetçilerinize bile pes ettirdi. İstiyoruz ki imparatorluk kompleksi altında ezilen abartılı ideolojinizin devlet rahmine bıraktığı yeni ucubenin 'mehdi' olduğuna inanmayın. Kürt halkı, sizi de insanlaşmakla şereflendirecek. Yeter ki, hepsini tüketmeyin; edepsizliğinizi depreştiren militarist mirasınızdan feragat edin...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder