2 Nisan 2013 Salı

Türklüğünüzle çok yaşayın!..


Kürt isyan hareketlerinin hiçbiri Türkleri hedef almadı. Türkleri aşağılayan, küçümseyen, reddeden ve düşman gören tek bir Kürt organizasyonu olmadı. Bu sadece 90 yıllık cumhuriyet dönemi için değil, öncesi ve Kürdistan'ın diğer parçaları için de geçerli. Siyasi çizgileri ne olursa olsun böyleydi, böyledir. Özellikle Kuzey'de Koçgirî'den Şêx Said (r.a.), Dêrsim, Agirî'ye kadar bu özellik korunuyor. Sonrasında zaten sosyalist düşünceyle beslenen kadrolar öncülük ettiği için hayat bulmuyor. Bugün de amiral gemisi konumunda olan PKK, kuruluş aşamasından itibaren hem bileşenleri hem ideolojik donanımının gereği buna tevessül etmemiştir. Klasik ulusal kurtuluşçu çizgiyi terkettiğinde de zaten birlikte yaşamaya yöneldiği için doğasına aykırıydı. Sorun ve hedef Türkler değil, devletleridir.
Buna rağmen nedir bu telaş?
Anıları depreşince minnacık duyarlılığı ile 20 milyon insanın, insan olarak tanınma çabalarını eşitleyen ve buna dayanarak kaderleri hakkında hüküm verme meşruiyeti aparan okur-yazarlar. Miadını doldurmuş uyarlamalar üzerine bina ettikleri siyaset teorilerini hem şoklayıp hem de soğuk zincirini defalarca kırdıkları için artık Ergenekon ve Kemalizm çukurunda kesifleşen agresif teşkilatçılar. Bir Kemalizm mucizesi olan zatın başkanlık ettiği kurucu partinin bilumum bileşenleri. Sosyolojiye sırtını dönmüş kendi psikolojik buhranında Allah'ı dert edip konformizmine halel gelmemesini tüttürenler. Fedakar bir kuşağın mirası üzerinde on yıllardır tepinip sabitlenirken küçülen ama lafını devleştirmekten sakınmayan arkaik kırıntılar…
Tanrıları ulus-devletin kendilerine farz kıldığı milliyetçilik dininin çılgınlık nöbeti eşliğinde egemenlik zikrinde coşan elitistler. Gaspedilen İslam ile kavmi fetihlerinin tarihsel birlikteliğini geleceğe de taşımak isterken uhrevi bir perdelemeyi tercih edip sinsi sessizlikte büyümeye çalışan çakma münevverler. Katliam fetvasının ardından doğru örnekten yanlış sulh öneren emekli vaiz/muvazzaf şeyh ve talebeleri. Uluyan cinsi sokağa salmakla tehdit etmeye başlayan aksiyoner ırkçılar. Çatırdayan egemenliklerini artık zorla da ayakta tutamayacaklarını anlayıp makas değiştiren yeni devlet treninin mürettebatı ve seccadeleriyle birinci sınıf kompartımana yerleşen yolcuları. Bir yandan Kürtlere göz kırparken, diğer yandan ellerini iktidarın nimetlerine daldırıp kafalarını okşatmak için uzatanlar...
Hepiniz 'Türk'sünüz. Mutlu olun. Utanmayın, sıkılmayın ve gocunmayın. Hep gurur duydunuz, duymaya devam edin. Etnik adınızla çok yaşayın. Kendinizi nasıl tarif ediyorsanız, adınızın kapsamını ne kadar genişletiyorsanız genişletin. Aşiret, kavim, toplum, halk, ulus, millet, milletler üstü; alt kimlik, üst kimlik, kimlikler üstü; etnik kimlik, hukuksal kimlik, anayasal kimlik… 
Hala anlamadınız mı?
20 milyon Kürt bunların hiçbirine dahil olmak istemiyor. Hakkınızı yemeyelim. Uzun zaman ayırdınız; çok uğraştınız, büyük bedeller verdiniz ve ödettiniz. Kürt toplumunu toprağıyla birlikte altüst ettiniz. Her dönemin donanımına uygun ameliyatlarla uzuvlarıyla oynadınız, yara bere içinde bıraktınız. Terbiye etmek için bütün yöntemleri cömertçe kullandınız. İmparatorluktan yapay bir devlete sıkıştırılmanın bütün hıncını üzerlerine kustunuz. Kirlettiniz, aşağıladınız, parça parça koparıp devşirdiniz, kendinizden kattınız...
Olmadı, olmuyor, olmayacak. Bitmedi, bitmiyor, bitmeyecek. Ya birlikte eşit ya da yan yana yaşamayı kabul etmekten öte yol kalmadı...
Kötülüğünüzün hedefindeki Kürtlerle yetinmediniz. Devletiniz ile birlikte hem Türk halkını hem de son sığınak olarak 'Türk' olmayı içine sindirenleri iğdiş ettiniz. Devletinizin kutsal payesini artırırken onların paryalığını katmerleştirdiniz. 90 yıldır zihinlerini yalanlarınızla enfekte ettiniz. Gözü, kulağı, elleri devlete açık bir modda tutmayı başardınız. Şimdi devletiniz kaotik ayrılıktansa restorasyonla yeni bir ittifaka kulaç atmaya çalışırken sizler yüzleşmekten korkup hem hünkürerek ağlıyor hem de vebalinizin eseri 'Türk hassasiyeti' ile tehditler savuruyorsunuz. Alışıksınız, bekliyorsunuz; kutsal devletiniz dönüp size gerçeği itiraf etmeli. Ardından da maalesef yine ondan aldığınız yetkiyle Türk halkının karşısına çıkarak anlatmalısınız. Niçin yalan söylediğinizi, bunun bedellerini izah edip özür/af dilemelisiniz. 'Türk hassasiyeti', sizin heyulanız; bu heyulayla Kürtler değil, siz uğraşacaksınız.

Kaynak: http://tuncelfikret.blogspot.com
İletişim: https://twitter.com/tuncelfikret

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder